26 Mart 2022 Cumartesi

Bugün de Yazabildik

 

Sabahattin Gencal

İnsan bazen de yazamayabilir. Yazmaya eli kalkmayabilir veya yazacak konu bulamayabilir?

Kalem tutamamayı/klavyenin tuşuna basamamayı anlarım; ama konu bulamamak da ne demek. Evet, insan beyninden günde 60 bin 70 bin duygu ve düşünce geçecek de konu bulamayacak...

İnsanın kafasından bunca duygu ve düşünce geçmesini derelerin akmasına benzetirim. Biz mesirelerde dereden su alırdık. Bazen dereler öyle coşardı ki su kabını bile alıp götürecek olurdu. O zamanlar biz çocukları su almaya göndermezlerdi. Allah (cc) göstermesin su bizi alabilirdi. Karadeniz’in derelerini görmeyenler, bilmeyenler anlayamazlar bizi. Evet, kafandan geçenler alır götürür seni. Evdekiler beklesin ki çocuk sudan gelecek. Başka türlü yazıyorum, okuyucu beklesin ki yazar bir konuyu gündeme getirecek. Nerde?

Şimdi de ben neredeyim biliyor musunuz? Ankara’dayım, Erzurum’dayım. Rize’deyim. İstanbul’un Tuzla’sında Lüleburgaz’ın kışlasındayım.

Düşünüyorum. Allah! diyorum. Allah Allah (cc) diyorum. İnsan bir anda bunca yere gittiği halde niçin yorulmuyor? Bunun sebebini bilebilen oldu mu? Beyin çok müthiş bir şey. Çok yazmışımdır. Öyle anlar olur ki Sokrat’ı gözlerim, Farabi’yi dinlerim; bizim Yunus’la konuşurum...

Bugün Fevzi Çakmak’tan telefon geldi. Ankara’dan arıyordu. 60 yıldır yüz yüze görüşmemiz nasip olmadı. Çok değerli bir arkadaşımdır. Telefonda uzun uzun konuşurduk. Erzurum’unun Yavuzselim’inden başlardık söze; yurdun dört köşesine dağılan arkadaşlarımız geçerdi önümüzden bir bir. Bu arada vefat eden arkadaşlarımıza rahmet diler ve dua okurduk. Bugün çok az konuşabildik. Geçen sefer de çok az konuşabilmiştik. Peş peşe iki defa aramıştım. İkisinde de duyulur duyulmaz sesle idare ediyoruz, demişti. Arkadaşının hasta olması da üzüyor insanı. Bugün de o aradı; sesi iyi geliyordu, iyiyim, diyordu. Bu yetti bana. Daha doğrusu bize. O da konuşabildiğime memnun oldu. Sağız ya Allah’a bin şükür. İnsan sağ olduğu müddetçe tövbe yapma imkânı bulur. Dua etme imkânı bulur. Onun için bu dünyanın bir dakikası öbür dünyanın bilmem ki kaç yılına bedel.

Fevzi’yle ben sınıfın en küçüklerindendik. Bir arkadaş bizden küçüktü. Ama ölüm küçüğe büyüğe bakmıyor. O arkadaşa da Allah rahmet etsin. Sınıftan çok az kişi kaldık. Allah kalanlarımıza hayırlı, sağlıklı uzun ömürler versin.

Ölüm haberleri olumsuz mu sayılır. Allah’ın takdirine inanalar için olumsuz sayılmamalı diyeceğim. Ama diyemiyorum; ister istemez sarsılıyor insan, yoruluyor da. Yorgun olduğum için 400 bilemedin 500 metre uzaklıktaki eczaneye gidemedim. Oğlum Ahmet’in gelmesini bekledim.

Ahmet eczaneden geldi. Gelirken de bir şeyler aldı çarşı pazardan. Vatandaş aldığı ilâcın parasını veremiyor. Bunu biliyor musunuz? Borç yazdırıyor. 10 lira, 15 lira borç defterine... Çarşı Pazar uçmuş resmen. Allah fakir fukarayı korusun. Ben, önceden de belirttiğim üzere hamd olsun geçinip gidiyorum Tabii yan gelirlerim sayesinde. Yan gelir deyince 3 yerden, beş yerden maaş aldığım sanılmasın. Gerçi durumu anlarsınız; ama bazıları yanlış anlar, çünkü gün geçmiyor ki böyle önlerine yem gibi para dökülen kişilerin haberleri duyulmasın. Neyse bir gün kapatırız ahırları; tabii bu mevzuları da...

Biraz önce Hayrettin Mete aradı. Anti parantez olarak şunu yazayım, ben Fevzi Çakmak derken ünlü mareşalimizi düşünmüş olmayasınız. Hayrettin derken Barbaros’u, Mete derken... Ama düşünseniz de yine kabahat benim ölenlerle de kalanlarla da konuşuyorum. Tabii konuşuk olsun diye.

Mete benim asker arkadaşımdır. 45 senedir yüz yüze görüşmedik. Telefonla bu arada görüntülü de konuştuk. Ama her an görüntüsü önümde. Hayrettin ismini duyunca, bu da Allah’ın bir hikmeti gülümsemeye başlarım. O derece neşeli bir arkadaş. Pozitif enerjisini vermekte cömert. Neşe saçan biri. Dün beni arayamadığının sebebini söyledi. Ben de üzüldüm. Bir avukat arkadaşı ölmüş. Allah rahmet etsin. Diyor ki bu arkadaş da tipik bir Sabahattin Gencal. Okumaya o kadar düşkün. İktisadi bitirdi ve Ziraat Bankası’na girdi. Tam 10 yıl üst kademelere rapor yazmış banka çiftçiler için kurulmuş. Amacına ters çalışmalar yapılıyor, diye. Ama dinletemedi kendini. Tabii ayrıldı. Genel Müdür sizin gibi birini bırakamayız deyince raporları hatırlatmış. “İşte burası önemli” çokları ben rapor yazdım, ben bildirdim vebalden kurtuldum deyip çalışmaya devam ederken rahmetli bu arkadaş ayrılıyor. Sonra hukuk fakültesi ve avukat. Ama nasıl avukat? Hayrettin ona hukukçu diyor, avukat değil. Hele eski baro başkanı Turgut kazanla bir konuyu bir buçuk saat tartışmaları yok mu? Bu arkadaş Alzheimer olmuş. 85 yaşında da vefat etti.

Tipik bir Sabahattin Gencal demek Alzheimer olabiliyorsa? Epeydir, ben de korkuyorum bu illetten Zaman zaman söylerim unutuyorum diye. Hele eşim vefat ettikten sonra. Hele de covid 19’dan sonra. Arkadaşım teselli etti o kadarı herkes de varmış. Ve de konuyu hemencecik değiştirdi. Havalardan söz etti.

Rize’de deniz suyu sıcaklığı 6 dereceye kadar indi. Doğrusu bu konuyu da unutmuştum. Sahi deniz karadan sıcak olurmuş kışın. Tuzla’da bir komutanımız vardı bornozuna sarılıp denize girerdi karda kışta. Çok meşhurdu adı dilimin ucunda; ama. Hayrettin de hatırlayamadı adını. Konu ondan açılınca arkadaşım her mevsim boğazda yüzenlerden söz etti. O da çok yüzmüş bu sularda. Hâlâ da yüzüyor. Yazları Çeşme’ye gidiyor. Gençler onunla yarışamıyor. Benden 5-6 yaş küçük bu arkadaşımız, nazar olmasın paroldan başka ilâç kullanmıyor. Ben kullandığım ilâçların sayısını bilmezken. Arkadaşım bu yüzme işlerini iyi takip ediyor. Bu arada Putin’in buz banyosu yaptığını söyledi.

Ve söz Putin’den açıldı. Bir aydır Kuzeyimiz yanarken benden bir satır yok. Neymiş, söz otoriteninmiş. Neymiş, Sabahattin bilmediği konudan söz etmezmiş, neymiş Sabahattin medyanın gazına gelmezmiş. Yazık be... Hiç olmazsa duygularımıza ayrı bir yazıda yer veremez miydik? Hem de nasıl vermezdim?

Ukrayna’nın sarışınları asker elbisesi giyip tüfeklerini ellerine alınca öyle bir oldum ki anlatamam. Bu arada Güney’den gelenleri düşündüm. Bu konuda hepimizin kafa yorması gerek. İşi uzmanlarına bırakmamız ayrı bir konu.

Satır aralarına epey şeyler sıkıştırdım; biz hep böyle yapıyoruz. Okuyucu da, inadına mı ne, satır aralarına değil de satır sonlarına bakıyor. Tabii sizi kast etmiyorum. Sözüm meclisten dışarı. Tıklayıp geçenlerden söz ediyorum.

Şükürler olsun bugün de, öyle ya da böyle yazabildik.

Anlayabilenler için bu da büyük nimet.

Sabahattin GENCAL,

Çekmeköy-İstanbul, 26. 03. 2022

Paylaşmak güzeldir.