Sabahattin Gencal |
İnsan
bazen de yazamayabilir. Yazmaya eli kalkmayabilir veya yazacak konu
bulamayabilir?
Kalem
tutamamayı/klavyenin tuşuna basamamayı anlarım; ama konu bulamamak da ne demek.
Evet, insan beyninden günde 60 bin 70 bin duygu ve düşünce geçecek de konu
bulamayacak...
İnsanın kafasından bunca duygu ve düşünce geçmesini derelerin akmasına benzetirim. Biz mesirelerde dereden su alırdık. Bazen dereler öyle coşardı ki su kabını bile alıp götürecek olurdu. O zamanlar biz çocukları su almaya göndermezlerdi. Allah (cc) göstermesin su bizi alabilirdi. Karadeniz’in derelerini görmeyenler, bilmeyenler anlayamazlar bizi. Evet, kafandan geçenler alır götürür seni. Evdekiler beklesin ki çocuk sudan gelecek. Başka türlü yazıyorum, okuyucu beklesin ki yazar bir konuyu gündeme getirecek. Nerde?
Şimdi
de ben neredeyim biliyor musunuz? Ankara’dayım, Erzurum’dayım. Rize’deyim.
İstanbul’un Tuzla’sında Lüleburgaz’ın kışlasındayım.
Düşünüyorum.
Allah! diyorum. Allah Allah (cc) diyorum. İnsan bir anda bunca yere gittiği
halde niçin yorulmuyor? Bunun sebebini bilebilen oldu mu? Beyin çok müthiş bir
şey. Çok yazmışımdır. Öyle anlar olur ki Sokrat’ı gözlerim, Farabi’yi dinlerim;
bizim Yunus’la konuşurum...
Bugün
Fevzi Çakmak’tan telefon geldi. Ankara’dan arıyordu. 60 yıldır yüz yüze
görüşmemiz nasip olmadı. Çok değerli bir arkadaşımdır. Telefonda uzun uzun
konuşurduk. Erzurum’unun Yavuzselim’inden başlardık söze; yurdun dört köşesine
dağılan arkadaşlarımız geçerdi önümüzden bir bir. Bu arada vefat eden
arkadaşlarımıza rahmet diler ve dua okurduk. Bugün çok az konuşabildik. Geçen
sefer de çok az konuşabilmiştik. Peş peşe iki defa aramıştım. İkisinde de
duyulur duyulmaz sesle idare ediyoruz, demişti. Arkadaşının hasta olması da
üzüyor insanı. Bugün de o aradı; sesi iyi geliyordu, iyiyim, diyordu. Bu yetti
bana. Daha doğrusu bize. O da konuşabildiğime memnun oldu. Sağız ya Allah’a bin
şükür. İnsan sağ olduğu müddetçe tövbe yapma imkânı bulur. Dua etme imkânı
bulur. Onun için bu dünyanın bir dakikası öbür dünyanın bilmem ki kaç yılına
bedel.
Fevzi’yle
ben sınıfın en küçüklerindendik. Bir arkadaş bizden küçüktü. Ama ölüm küçüğe büyüğe
bakmıyor. O arkadaşa da Allah rahmet etsin. Sınıftan çok az kişi kaldık. Allah
kalanlarımıza hayırlı, sağlıklı uzun ömürler versin.
Ölüm
haberleri olumsuz mu sayılır. Allah’ın takdirine inanalar için olumsuz
sayılmamalı diyeceğim. Ama diyemiyorum; ister istemez sarsılıyor insan, yoruluyor
da. Yorgun olduğum için 400 bilemedin 500 metre uzaklıktaki eczaneye gidemedim.
Oğlum Ahmet’in gelmesini bekledim.
Ahmet
eczaneden geldi. Gelirken de bir şeyler aldı çarşı pazardan. Vatandaş aldığı
ilâcın parasını veremiyor. Bunu biliyor musunuz? Borç yazdırıyor. 10 lira, 15
lira borç defterine... Çarşı Pazar uçmuş resmen. Allah fakir fukarayı korusun.
Ben, önceden de belirttiğim üzere hamd olsun geçinip gidiyorum Tabii yan
gelirlerim sayesinde. Yan gelir deyince 3 yerden, beş yerden maaş aldığım sanılmasın.
Gerçi durumu anlarsınız; ama bazıları yanlış anlar, çünkü gün geçmiyor ki böyle
önlerine yem gibi para dökülen kişilerin haberleri duyulmasın. Neyse bir gün
kapatırız ahırları; tabii bu mevzuları da...
Biraz
önce Hayrettin Mete aradı. Anti parantez olarak şunu yazayım, ben Fevzi Çakmak
derken ünlü mareşalimizi düşünmüş olmayasınız. Hayrettin derken Barbaros’u, Mete
derken... Ama düşünseniz de yine kabahat benim ölenlerle de kalanlarla da
konuşuyorum. Tabii konuşuk olsun diye.
Mete
benim asker arkadaşımdır. 45 senedir yüz yüze görüşmedik. Telefonla bu arada
görüntülü de konuştuk. Ama her an görüntüsü önümde. Hayrettin ismini duyunca,
bu da Allah’ın bir hikmeti gülümsemeye başlarım. O derece neşeli bir arkadaş.
Pozitif enerjisini vermekte cömert. Neşe saçan biri. Dün beni arayamadığının
sebebini söyledi. Ben de üzüldüm. Bir avukat arkadaşı ölmüş. Allah rahmet
etsin. Diyor ki bu arkadaş da tipik bir Sabahattin Gencal. Okumaya o kadar
düşkün. İktisadi bitirdi ve Ziraat Bankası’na girdi. Tam 10 yıl üst kademelere
rapor yazmış banka çiftçiler için kurulmuş. Amacına ters çalışmalar yapılıyor,
diye. Ama dinletemedi kendini. Tabii ayrıldı. Genel Müdür sizin gibi birini
bırakamayız deyince raporları hatırlatmış. “İşte burası önemli” çokları ben
rapor yazdım, ben bildirdim vebalden kurtuldum deyip çalışmaya devam ederken
rahmetli bu arkadaş ayrılıyor. Sonra hukuk fakültesi ve avukat. Ama nasıl
avukat? Hayrettin ona hukukçu diyor, avukat değil. Hele eski baro başkanı
Turgut kazanla bir konuyu bir buçuk saat tartışmaları yok mu? Bu arkadaş Alzheimer
olmuş. 85 yaşında da vefat etti.
Tipik
bir Sabahattin Gencal demek Alzheimer olabiliyorsa? Epeydir, ben de korkuyorum
bu illetten Zaman zaman söylerim unutuyorum diye. Hele eşim vefat ettikten
sonra. Hele de covid 19’dan sonra. Arkadaşım teselli etti o kadarı herkes de
varmış. Ve de konuyu hemencecik değiştirdi. Havalardan söz etti.
Rize’de
deniz suyu sıcaklığı 6 dereceye kadar indi. Doğrusu bu konuyu da unutmuştum.
Sahi deniz karadan sıcak olurmuş kışın. Tuzla’da bir komutanımız vardı
bornozuna sarılıp denize girerdi karda kışta. Çok meşhurdu adı dilimin ucunda;
ama. Hayrettin de hatırlayamadı adını. Konu ondan açılınca arkadaşım her mevsim
boğazda yüzenlerden söz etti. O da çok yüzmüş bu sularda. Hâlâ da yüzüyor. Yazları
Çeşme’ye gidiyor. Gençler onunla yarışamıyor. Benden 5-6 yaş küçük bu
arkadaşımız, nazar olmasın paroldan başka ilâç kullanmıyor. Ben kullandığım ilâçların
sayısını bilmezken. Arkadaşım bu yüzme işlerini iyi takip ediyor. Bu arada Putin’in
buz banyosu yaptığını söyledi.
Ve
söz Putin’den açıldı. Bir aydır Kuzeyimiz yanarken benden bir satır yok. Neymiş,
söz otoriteninmiş. Neymiş, Sabahattin bilmediği konudan söz etmezmiş, neymiş Sabahattin
medyanın gazına gelmezmiş. Yazık be... Hiç olmazsa duygularımıza ayrı bir
yazıda yer veremez miydik? Hem de nasıl vermezdim?
Ukrayna’nın
sarışınları asker elbisesi giyip tüfeklerini ellerine alınca öyle bir oldum ki
anlatamam. Bu arada Güney’den gelenleri düşündüm. Bu konuda hepimizin kafa
yorması gerek. İşi uzmanlarına bırakmamız ayrı bir konu.
Satır
aralarına epey şeyler sıkıştırdım; biz hep böyle yapıyoruz. Okuyucu da, inadına
mı ne, satır aralarına değil de satır sonlarına bakıyor. Tabii sizi kast
etmiyorum. Sözüm meclisten dışarı. Tıklayıp geçenlerden söz ediyorum.
Şükürler
olsun bugün de, öyle ya da böyle yazabildik.
Anlayabilenler
için bu da büyük nimet.
Sabahattin GENCAL,
Çekmeköy-İstanbul, 26. 03. 2022