27 Mart 2022 Pazar

Uzun Olur Sagen'lerin Yazısı. Ah!

 

Sabahattin Gencal


-                    Kafam bozuk. Kafam her zaman bozuktu; şimdi daha bozuk demek istiyorum.

-                    Kafan bozuksa yazma.

-                    Yok, yazacağım, illâ ki yazacağım.

-                    Yazmazsan olmaz mı? Olmaz. Bu şey meselesi. Yani “beka” meselesi...

-                    Beka konusunu işleyecek yazı böyle mi yazılır?

-    Değil mi ya? Elbet böyle yazılmaz. İşte onun için diyorum ki; nasıl yazdığıma bakmayın. Ne yazdığıma bakın. Yok, ona da bakmayın ne yazmak istediğime bakın. Çünkü ben, yazının konusunu parçalayarak satırlar arasına dağıtıyorum. Puzle mi diyorlar şu yap-boz oyunu gibi. Ben bozuyorum, okuyucu toplasın istiyorum.

-    Okuyucunun işi mi yok da senin parçalarını toplayacak. Hem sen kim oluyorsun ki böyle açık söyleyebiliyorsun?

-       Bak kardeşim, elini ver bana da dinle/oku. Bugün bir farkımı daha keşfettim. İnşallah gözlerim kapanmadan kendimi keşfederim de...

-      “Kâşif, var olan ancak bilinmeyen bir şeyi bulan, ortaya çıkaran, keşfeden kimsedir. Eşanlamlısı bulucudur.” Sen bir şeyi bulduğun için mi kafan karışık.

-      Yok canım. Ben de, bu son günlerde uyku bozukluğu var. Yatıyorum olmuyor, kalkıyorum olmuyor. Uykun gelmeden yatma diyeceksiniz; ama onu gel ayaklarıma sor. Yarım saatten fazla bilgisayar başında oturursam ayaklarım şişiyor. O zaman yat. Dinlendin kalk. Tam gece yarısı bilgisayardaydım.

-        Yoksa?

-        Düşündüğün gibi hiç değil. Millî Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının (...) gün ve (...) sayılı yazısı ile (...) Lisesi için eğitim aracı olarak kabul edilmiş bir kitabı inceliyeyim, dedim.

-        Ne güzel.

-        Güzel mi? Zaten uyku düzenim bozuktu. Bu kez kafam da bozuldu.

-       Ne çabuk bozuluyorsun? Demek ki çok zayıfsın.

-       Tam isabet. Zayıf, hassas. Bu toplumda artık yeri kalmayan biri olup çıktık.

-       Neyse. Bir kitaptan söz ediyordun.

-      Evet, sözü edilen kitapta sekülerizm konusu kafama takıldı. Daha doğrusu laikliğin de sekülerizm gibi gibi olduğunu anlatması beni beynimden vurdu.

-        Yanlış mı anlatıldı, eksik mi?

-      Allah’ı var. Ne yanlış ne eksik. Hem şimdiki kitaplar, bizim zamanımızdan çok farklı. Renkli, cicili biçili. Sorular var, tartışmalar var, özetleme var; sözlük bile var. Dört dörtlük yani. Sekülerizm ve laiklik konusunu yanlış işlemiyor; ama okuyanlar öyle anlıyor ki sanki laikliğin eş anlamlısı sekülerizm. Peki, okul kitabında kafa ya bu fikir sıkıştırılırsa. Dışarıdaki şeylerin ve şeylerin laikliğin dinsizlik olduğu konusundaki carcarlarına ne buyrulur.

-     Adam, sende gevezelerin ağzını mı tutacaksın.

-     Olur mu böyle olur bu? Bu şeyler var ya? Benim diyebilenlere on basar. Bilgi bakımından değil tabii. Güç, özellikle, oy potansiyelleri yüksek olduğu için siyasi güçleri çok fazla gibi gibi.

-      Güç bende mi diyorlar?

-      Onlar öyle bir şey demez. Onlar yaparlar.

-      Meraklandırma insanı açık seçik söyleyiver...

-      Kim söyleyebildi ki ben söyleyeyim? Toplumumuzda çok değerli ilâhiyatçılarımız, uzmanlarımız, bilim adamlarımız var. Ben sadece doğduğum yöredeki ve yakınlarındakilerden söz edeyim mi?

-     Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ten mi söz edeceksiniz?

-     Tabii, o da dâhi bir ilâhiyatçıydı. Allah (cc) rahmet etsin. Sağ olanlardan Hocaların Hocası Hüseyin Atay’ı getirin gözünüzün önüne. Mehmet Okuyanı, Bayraktar Bayraklı’yı... Aslında böyle belirtmek olmuyor. İsmini unuttuklarımızın hakkı kalıyor. Evet, bunlara sorun laiklik dinsizlik midir? Diyeceksiniz ki o carcar edenler bunları defterden sildiler. Bu yetmedi öğrencilerini bile sildiler. Korkarım ki okuyucularını bile silerler.

-     Konu nereye doğru evriliyor?

-   Bakın kardeşlerim? Hassasım diyordum ya. Bir kelime bile başımdan aşağı kaynar suların dökülmesine neden olurdu. Bu anda kaynar su yok, soğuk su da yok. Allah! Allah Allah ne oluyor bana. Yanlış anlaşılmasın heyecanlı da değilim. Durmuş saat günde iki defa doğruyu gösterir diye bir söz hatırlayacaksınız. Başta dedik ki kafam bozuk. Evet, bu bozuk kafa bu an çoook önemli bir noktaya parmak basıyor. Anlaşılmaması için carcarcılar dediğim zümrelerin yaptığı kötülüğün izleri bana kadar dayandı.

-     ?

-     Ben elhamdülillah Müslümanım. Müslümanım dedikten sonra ayrıntıya girmeme gerek yok. İslâmiyet teslimiyet demektir ki şahit olun Allah’a teslim oldum. Allah’ın emir ve buyruklarını yani kulluk görevimi yapma çabasındayım karınca kaderince. Öte yandan, İslamiyet’e aykırı bulmadığım “Toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı,  Anayasamızın başlangıcında belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletinden” yanayım.

-     ?

-    Adamı, değil susturacak, donduracak bu ifadeleri kullandım. Kullanmaz olaydım demem inşallah. Böylesi düşüncede olanların istenilen partiye veya partilere oy vermesi vebali gerektirirmiş.

-    ?

-    Konu derin. 100 seneden, 200 seneden gelen bir konu. Neredesiniz tarihçiler? Neredesiniz ilahiyatçılar? Neredesiniz sosyologlar, psikiyatristler? Gördünüz işte kanunla bu carcarların ağızları kapatılamıyor. Zaten böyle olması da insanlığa sığmaz. Ama bilgiyle neler olmaz ki. Dökün ortaya bilginizi, dökün be. Siyasetçiler de anlasın, benim yurttaşım da anlasın iman nedir, amel nedir? Kur’an nedir, hadis nedir? Hurafe nedir, dini siyasete alet etmek nedir? Burada hemen belirteyim şunu bunu kast etmiyorum. Suç muç demiyorum. Dün akşam bir televizyon konuşmacısından duydum. Eskiden kanunu arkadan dolanırlardı şimdi kanunu istedikleri gibi yapıyorlar. İhale Kanunundan ve unuttuğum başka şeylerden söz ediyorlar... Ey aydınım diyenler. Sen eğer bizleri aydınlatırsan aydın olabilirsin. Bu anda o bilgilerinin yükü altında ezilmeye mahkûmsun.

-       Kafa iyice bozuldu anlaşılan. Böyle de yazılır mıymış?

-       Yazılır yazılır. Ne dedim başlangıçta? Bir yanımı keşfettim, dedim.

-        İnşallah yararlı bir keşiftir bu?

-        Yararlı mı zararlı mı bilmem. Belki de hem yararlı, hem zararlı?

-       Yine kapalı konuşuyorsun. Düşünsenize, kapısı açık dükkânın camekânında kapalı yazıyor...

-       Tam isabet. Bugün televizyon izlerken bir profesörü, her yönüyle beyefendiliği ortada olan saygın birini dinledim. Diyor ki, günümüzde partiler de insanları bir müşteri olarak görüyor. Doğru değil mi? Peki yazarlar okuyucuları müşteri olarak görmüyor mu?  Peki, ben okuyucuları müşteri olarak görüyor muyum? İşte bunu keşfettim.

-       Geç kalmadınız mı?

-       Kâşif neydi? Var olan ancak bilinmeyen bir şeyi bulan. Bende bu ezelden beri vardı; ama şimdi anladım veya açık ettim. Allah (cc) izin ederse 2022 sonunda 41. Çalışmamı iki kapak arasına aldıracağım. Böyle bir kişi okuyucuya kafam bozuk, uyku düzenim bozuk, kolum kalkmıyor, anskiyetem var vb. der mi? Okuyucular kısa yazın demelerine rağmen böyle uzun uzun yazar mı?

-      ?

-       Kardeşim ben de bir zamanlar edebiyat okudum. Söz sanatlarını hatmettim. -izmleri –mizimleri inceledim. Diyeceğim, özene bezene; kelimeleri boy sırasına koyarak, deyimlere takla attırarak yazamaz mıydım? Ama öyle yazan kişi ben olmazdım. Maske takmış, purosunu yakmış, beresi yanda fiyakalı cakalı biri olurdum; ama ortada Sabahattin Olmazdı? Aslını ararsanız böylesini yazmam da iyi değil. Biraz övünme, biraz kibir var gibi. Hiç hoşuma gitmiyor. Rahmetli dedemi yeni giysilerini yamalayan dedemi hatırlıyorum...

-     ?

-       Böyle kendini kaptırmak hiç de iyi olmuyor. Laiklikle başladık söze; ama laikliğin anlatılması için uzmanları, aydınları çağırmakla yetindik. Anlaşılan bu hep böyle oluyor. Rahmetli Erbakan Hocamız, laikliğin tarifini anayasamıza yazalım, demişti. Hiç kimse oralı olmadı. Yazmadık da şimdi gördün mü ne oldu? Türkiye’deki laiklik de Fransa’daki laiklikle, ABD’deki sekülerizmle eş tutulmaya başlandı. Aydınlarımız bile durumu böyle kavradı. Sorun aydınlarımıza Atatürk’ün laiklik anlayışı nedir? İhtimal bilemeyeceklerdir.

Sene 1975 yani 47 sene önce Atatürkçü Düşünce ile ilgili bir çalışma yaptım ve Türk Dil Kurumu’na, basılması arzusuyla gönderdim. Sağ olsunlar editörler incelemişler ve demişler ki; mealen “Yazar laikliği İslâmiyet’in temellerinde arıyor...” Tabii basılmadı kitap. Ya, bir de İslamiyet’i incele. Yazar şurada hatalı de. Başım üzerine, düzelteyim. Şimdi de aynı şeyi söylüyorum. Kur’an’ı inceleyin ve bana varsa yanlışlarımı söyleyeyin. Hz. Ebubekir gibi, Gothe gibi “Yanlışlarımı söyleyen adam kölem dahi olsa efendim sayılır.” diyeyim. Karakaplı kitapta böyle yazıyor, şu efendi şöyle diyor vb. ifadeleri bırakın Allah (cc) aşkına. Bazı siyasetçiler oy uğruna sizlere ses çıkaramıyorsa şımarmayın. Kur’an alın elinize Kur’an. Ve de o yazarın yorumu değil, en az 3-5 yazarın yorumuyla vatandaşa hizmet edin. Hiçbir zaman övünmedim, Allah korusun kibirden ve her türlü fena alışkanlıklardan tavırlardan. İlâhiyatçı olmayan bendeniz bir ayetin tefsir derlemesi yaparken en azı 7 tefsir kitabına bakardım. Bu sayı 25’ekadar çıkardı. Adeta pösteki sayar gibi çalışırdım. Üşenmeyin namaz aralarında kalan zamanlarda okuyun okuyun...

-       ?

-       Saygı değer okurlarım. Ne demiş Goethe “Bir işi zamanında yapmazsan eğer/ Azalır taşımış olduğu değer. (Böyleleştiren Basri Gocul) Şimdi, odamdan dışarı çıkamazken yazdığım bu yazının ne anlamı olur ki? Ama yazdım ki sizler de benim durumuma düşmeyesiniz. Elinizden geldiğince karınca gibi, serçe gibi de olsa Nemrut’un ateşini (Hz. İbrahim’i attığı ateşi) söndürmeye çalışın.

Allah (cc) yar ve yardımcımız olsun.

 

Sabahattin GENCAL,

Çekmeköy-İstanbul, 27. 03. 2022

 

 

 


Paylaşmak güzeldir.