Sabahattin Gencal |
-
Kafam bozuk. Kafam her zaman bozuktu;
şimdi daha bozuk demek istiyorum.
-
Kafan bozuksa yazma.
-
Yok, yazacağım, illâ ki yazacağım.
-
Yazmazsan olmaz mı? Olmaz. Bu şey
meselesi. Yani “beka” meselesi...
-
Beka konusunu işleyecek yazı böyle mi
yazılır?
- Değil mi ya? Elbet böyle yazılmaz. İşte onun için diyorum ki; nasıl yazdığıma bakmayın. Ne yazdığıma bakın. Yok, ona da bakmayın ne yazmak istediğime bakın. Çünkü ben, yazının konusunu parçalayarak satırlar arasına dağıtıyorum. Puzle mi diyorlar şu yap-boz oyunu gibi. Ben bozuyorum, okuyucu toplasın istiyorum.
- Okuyucunun
işi mi yok da senin parçalarını toplayacak. Hem sen kim oluyorsun ki böyle açık
söyleyebiliyorsun?
- Bak kardeşim, elini ver bana da
dinle/oku. Bugün bir farkımı daha keşfettim. İnşallah gözlerim kapanmadan
kendimi keşfederim de...
- “Kâşif, var olan ancak bilinmeyen bir
şeyi bulan, ortaya çıkaran, keşfeden kimsedir. Eşanlamlısı bulucudur.” Sen bir
şeyi bulduğun için mi kafan karışık.
- Yok canım. Ben de, bu son günlerde uyku
bozukluğu var. Yatıyorum olmuyor, kalkıyorum olmuyor. Uykun gelmeden yatma
diyeceksiniz; ama onu gel ayaklarıma sor. Yarım saatten fazla bilgisayar
başında oturursam ayaklarım şişiyor. O zaman yat. Dinlendin kalk. Tam gece
yarısı bilgisayardaydım.
- Yoksa?
- Düşündüğün gibi hiç değil. Millî Eğitim
Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının (...) gün ve (...) sayılı
yazısı ile (...) Lisesi için eğitim aracı olarak kabul edilmiş bir kitabı
inceliyeyim, dedim.
- Ne güzel.
- Güzel mi? Zaten uyku düzenim bozuktu.
Bu kez kafam da bozuldu.
- Ne çabuk bozuluyorsun? Demek ki çok
zayıfsın.
- Tam isabet. Zayıf, hassas. Bu toplumda
artık yeri kalmayan biri olup çıktık.
- Neyse. Bir kitaptan söz ediyordun.
- Evet, sözü edilen kitapta sekülerizm konusu
kafama takıldı. Daha doğrusu laikliğin de sekülerizm gibi gibi olduğunu
anlatması beni beynimden vurdu.
- Yanlış mı anlatıldı, eksik mi?
- Allah’ı var. Ne yanlış ne eksik. Hem
şimdiki kitaplar, bizim zamanımızdan çok farklı. Renkli, cicili biçili. Sorular
var, tartışmalar var, özetleme var; sözlük bile var. Dört dörtlük yani.
Sekülerizm ve laiklik konusunu yanlış işlemiyor; ama okuyanlar öyle anlıyor ki
sanki laikliğin eş anlamlısı sekülerizm. Peki, okul kitabında kafa ya bu fikir sıkıştırılırsa.
Dışarıdaki şeylerin ve şeylerin laikliğin dinsizlik olduğu konusundaki
carcarlarına ne buyrulur.
- Adam, sende gevezelerin ağzını mı
tutacaksın.
- Olur mu böyle olur bu? Bu şeyler var ya?
Benim diyebilenlere on basar. Bilgi bakımından değil tabii. Güç, özellikle, oy
potansiyelleri yüksek olduğu için siyasi güçleri çok fazla gibi gibi.
- Güç bende mi diyorlar?
- Onlar öyle bir şey demez. Onlar yaparlar.
- Meraklandırma insanı açık seçik
söyleyiver...
- Kim söyleyebildi ki ben söyleyeyim?
Toplumumuzda çok değerli ilâhiyatçılarımız, uzmanlarımız, bilim adamlarımız
var. Ben sadece doğduğum yöredeki ve yakınlarındakilerden söz edeyim mi?
- Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ten mi söz
edeceksiniz?
- Tabii, o da dâhi bir ilâhiyatçıydı. Allah
(cc) rahmet etsin. Sağ olanlardan Hocaların Hocası Hüseyin Atay’ı getirin
gözünüzün önüne. Mehmet Okuyanı, Bayraktar Bayraklı’yı... Aslında böyle belirtmek
olmuyor. İsmini unuttuklarımızın hakkı kalıyor. Evet, bunlara sorun laiklik
dinsizlik midir? Diyeceksiniz ki o carcar edenler bunları defterden sildiler. Bu
yetmedi öğrencilerini bile sildiler. Korkarım ki okuyucularını bile silerler.
- Konu nereye doğru evriliyor?
- Bakın kardeşlerim? Hassasım diyordum ya. Bir
kelime bile başımdan aşağı kaynar suların dökülmesine neden olurdu. Bu anda
kaynar su yok, soğuk su da yok. Allah! Allah Allah ne oluyor bana. Yanlış anlaşılmasın
heyecanlı da değilim. Durmuş saat günde iki defa doğruyu gösterir diye bir söz
hatırlayacaksınız. Başta dedik ki kafam bozuk. Evet, bu bozuk kafa bu an çoook
önemli bir noktaya parmak basıyor. Anlaşılmaması için carcarcılar dediğim
zümrelerin yaptığı kötülüğün izleri bana kadar dayandı.
- ?
- Ben elhamdülillah Müslümanım. Müslümanım
dedikten sonra ayrıntıya girmeme gerek yok. İslâmiyet teslimiyet demektir ki şahit
olun Allah’a teslim oldum. Allah’ın emir ve buyruklarını yani kulluk görevimi
yapma çabasındayım karınca kaderince. Öte yandan, İslamiyet’e aykırı bulmadığım
“Toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına
saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, Anayasamızın başlangıcında belirtilen temel
ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletinden” yanayım.
- ?
- Adamı, değil susturacak, donduracak bu
ifadeleri kullandım. Kullanmaz olaydım demem inşallah. Böylesi düşüncede
olanların istenilen partiye veya partilere oy vermesi vebali gerektirirmiş.
- ?
- Konu derin. 100 seneden, 200 seneden gelen
bir konu. Neredesiniz tarihçiler? Neredesiniz ilahiyatçılar? Neredesiniz
sosyologlar, psikiyatristler? Gördünüz işte kanunla bu carcarların ağızları
kapatılamıyor. Zaten böyle olması da insanlığa sığmaz. Ama bilgiyle neler olmaz
ki. Dökün ortaya bilginizi, dökün be. Siyasetçiler de anlasın, benim yurttaşım
da anlasın iman nedir, amel nedir? Kur’an nedir, hadis nedir? Hurafe nedir,
dini siyasete alet etmek nedir? Burada hemen belirteyim şunu bunu kast
etmiyorum. Suç muç demiyorum. Dün akşam bir televizyon konuşmacısından duydum.
Eskiden kanunu arkadan dolanırlardı şimdi kanunu istedikleri gibi yapıyorlar. İhale
Kanunundan ve unuttuğum başka şeylerden söz ediyorlar... Ey aydınım diyenler.
Sen eğer bizleri aydınlatırsan aydın olabilirsin. Bu anda o bilgilerinin yükü
altında ezilmeye mahkûmsun.
- Kafa iyice bozuldu anlaşılan. Böyle de
yazılır mıymış?
- Yazılır
yazılır. Ne dedim başlangıçta? Bir yanımı keşfettim, dedim.
- İnşallah yararlı bir keşiftir bu?
- Yararlı mı zararlı mı bilmem. Belki de hem
yararlı, hem zararlı?
-
Yine kapalı konuşuyorsun.
Düşünsenize, kapısı açık dükkânın camekânında kapalı yazıyor...
-
Tam isabet. Bugün televizyon
izlerken bir profesörü, her yönüyle beyefendiliği ortada olan saygın birini dinledim.
Diyor ki, günümüzde partiler de insanları bir müşteri olarak görüyor. Doğru
değil mi? Peki yazarlar okuyucuları müşteri olarak görmüyor mu? Peki, ben okuyucuları müşteri olarak görüyor
muyum? İşte bunu keşfettim.
- Geç kalmadınız mı?
- Kâşif neydi? Var olan ancak bilinmeyen
bir şeyi bulan. Bende bu ezelden beri vardı; ama şimdi anladım veya açık ettim.
Allah (cc) izin ederse 2022 sonunda 41. Çalışmamı iki kapak arasına
aldıracağım. Böyle bir kişi okuyucuya kafam bozuk, uyku düzenim bozuk, kolum
kalkmıyor, anskiyetem var vb. der mi? Okuyucular kısa yazın demelerine rağmen
böyle uzun uzun yazar mı?
- ?
- Kardeşim ben de bir zamanlar edebiyat
okudum. Söz sanatlarını hatmettim. -izmleri –mizimleri inceledim. Diyeceğim,
özene bezene; kelimeleri boy sırasına koyarak, deyimlere takla attırarak
yazamaz mıydım? Ama öyle yazan kişi ben olmazdım. Maske takmış, purosunu
yakmış, beresi yanda fiyakalı cakalı biri olurdum; ama ortada Sabahattin
Olmazdı? Aslını ararsanız böylesini yazmam da iyi değil. Biraz övünme, biraz
kibir var gibi. Hiç hoşuma gitmiyor. Rahmetli dedemi yeni giysilerini yamalayan
dedemi hatırlıyorum...
- ?
- Böyle kendini kaptırmak hiç de iyi
olmuyor. Laiklikle başladık söze; ama laikliğin anlatılması için uzmanları,
aydınları çağırmakla yetindik. Anlaşılan bu hep böyle oluyor. Rahmetli Erbakan
Hocamız, laikliğin tarifini anayasamıza yazalım, demişti. Hiç kimse oralı
olmadı. Yazmadık da şimdi gördün mü ne oldu? Türkiye’deki laiklik de Fransa’daki
laiklikle, ABD’deki sekülerizmle eş tutulmaya başlandı. Aydınlarımız bile
durumu böyle kavradı. Sorun aydınlarımıza Atatürk’ün laiklik anlayışı nedir?
İhtimal bilemeyeceklerdir.
Sene
1975 yani 47 sene önce Atatürkçü Düşünce ile ilgili bir çalışma yaptım ve Türk
Dil Kurumu’na, basılması arzusuyla gönderdim. Sağ olsunlar editörler
incelemişler ve demişler ki; mealen “Yazar laikliği İslâmiyet’in temellerinde
arıyor...” Tabii basılmadı kitap. Ya, bir de İslamiyet’i incele. Yazar şurada
hatalı de. Başım üzerine, düzelteyim. Şimdi de aynı şeyi söylüyorum. Kur’an’ı
inceleyin ve bana varsa yanlışlarımı söyleyeyin. Hz. Ebubekir gibi, Gothe gibi “Yanlışlarımı
söyleyen adam kölem dahi olsa efendim sayılır.” diyeyim. Karakaplı kitapta
böyle yazıyor, şu efendi şöyle diyor vb. ifadeleri bırakın Allah (cc) aşkına. Bazı
siyasetçiler oy uğruna sizlere ses çıkaramıyorsa şımarmayın. Kur’an alın
elinize Kur’an. Ve de o yazarın yorumu değil, en az 3-5 yazarın yorumuyla
vatandaşa hizmet edin. Hiçbir zaman övünmedim, Allah korusun kibirden ve her
türlü fena alışkanlıklardan tavırlardan. İlâhiyatçı olmayan bendeniz bir ayetin
tefsir derlemesi yaparken en azı 7 tefsir kitabına bakardım. Bu sayı 25’ekadar
çıkardı. Adeta pösteki sayar gibi çalışırdım. Üşenmeyin namaz aralarında kalan
zamanlarda okuyun okuyun...
- ?
- Saygı değer okurlarım. Ne demiş Goethe “Bir
işi zamanında yapmazsan eğer/ Azalır taşımış olduğu değer. (Böyleleştiren Basri
Gocul) Şimdi, odamdan dışarı çıkamazken yazdığım bu yazının ne anlamı olur ki? Ama
yazdım ki sizler de benim durumuma düşmeyesiniz. Elinizden geldiğince karınca
gibi, serçe gibi de olsa Nemrut’un ateşini (Hz. İbrahim’i attığı ateşi)
söndürmeye çalışın.
Allah
(cc) yar ve yardımcımız olsun.
Sabahattin GENCAL,
Çekmeköy-İstanbul, 27. 03. 2022