27 Nisan 2022 Çarşamba

Kandil Olmak İsteyen Çocuk

 



Bir çocuk, daha doğrusu bir çocuk adam vardı. Daha 12 yaşlarındayken kafa yormaya başlamıştı köyünü, köylüsünü aydınlatmak için. İcat edilmişi yeniden icat etme düşünceleri, hayalleri vardı...

Doğru mu yanlış mı bilmiyorum; evren sesleri kaydediyormuş:

“Uzayda seslerin kaybolmaması hakkında ben de bir araştırma yaptım ve bunun kısa zamanda kanıtlanması muhtemel olan bir gerçek olduğunu anladım. Evet, uzayda sesler kaybolmuyor.

Peki ya bir gün bu seslerin elde edilebildiği sistemler bulunursa ya da daha doğrusu, bu şans bütün insanlığın eline geçerse neler olur?”1

“Bugün bilim insanları, Evrenin ortaya çıkmasını sağlayan Büyük Patlama’nın ‘ ses kaydını’ elde ettiklerini okuyoruz. 13.7 milyar yıl öncesine uzanan kozmik dalgaların izlerini süren bilim insanları, galaksileri oluşturan patlamanın çıkardığı sesin neye benzeyebileceğine dair ilk bilimsel tahminlerini ortaya koydular.

 “İnsan hiç bir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmaz.”(Kaf, 18).2 

       

Anladığımız kadarıyla ses ve söz üzerinde bir çalışma oluyormuş. İyi mi olur, kötü mü bilemeyiz. Şimdi ne yapalım? Bilemediğimiz için ardına düşmeyelim mi?

Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.”3 (İsrâ Suresi – 36,)

Başta, ilâhiyatçı olmadığımı bildirdikten sonra, düşüncemi arz edeceğim:

İsrâ Suresi – 36. ayetinin tefsirini / tefsirlerini de okudum:

“Âyette insanın bilmediği bir konuda söz söylemesi, hüküm vermesi, bilgisizce davranması, bilmediği tanımadığı kişiler hakkında ileri-geri konuşması, daha özel olarak yalancı şahitlik yapması, iftira atması, kısaca bilgi sahibi olmadan tahmine göre herhangi biri için maddî veya mânevî zarara yol açacak şekilde konuşması ve hareket etmesi yasaklanmaktadır." (Tefsir (Kur'an Yolu))

Kendi kendime, toplumumuz, ümmetimiz bilmediğinin peşinden gitmedi ve de istisnalar dışında icat yapmadı veya az yaptı. Ama Ayetin tefsirini okusalardı asıl anlaşılması gereken zan üzerine hareket edilmemesi olduğudur. Vb. konularında düşündüm. Bu günde aynı durumda değil miyiz? Yalancılıkta üstümüze yok. İftira atma da ileri geri konuşma da... Bu konu ile ilgili olarak çok daha üzücü olanı söyleyeyim mi?

İsra Suresi 36’da belirtilen yasakları örnek olması gerekenler çiğnemektedir. İşin tuhaf tarafı bunların önümüzdeki seçimlere girme düşüncesi de var. Biraz daha tuhafını söyleyeyim mi? Bunları destekleyenler de var. Biraz daha şeyini siz söyleyin. Örneğin bazılarının Türkiye’yi Darül Harp olarak görüyorlar.4 Acaba ülkenin yağmalanması, talan edilmesi bu yüzden mi? Artık kuşkulanıyorum, medyamız sabah akşam bu yolsuzluklardan bu talandan, geleceğimizi bile...

Ben 1950’lerdeki çocukların hayallerinden yazmaya başladım. Bu güne geldik. Ne çabuk da geldik. Evet, bugün yediden yetmişe herkesin hayalleri iki seksen uzanmadı mı?

Kadın erkek, genç yaşlı, okumuş okumamış, zengin fakir herkesin hayalleri iki seksen uzanmış boylu boyunca yatarken biz yine girişte sözünü ettiğimiz genç adamın düşünce ve hayallerinden söz edelim.

Eğer, evren sesleri kaydettiği gibi hayalleri, düşünceleri de kayıt ediyorsa bu hayaller ileri de çok ileride, belki de bir milyar yıl sonra okunacaktır. Ama bizim o kadar vaktimiz yok. Onun için kısaca değineyim:

Doğu Karadeniz’in bir orman içi köyünde ilkokul dördüncü sınıfa giden bu çocuk büyük bir ailede oturmaktayken babasının amcasından ayrılarak yeni bir eve taşınmasını milat olarak kabul eder. Sene, Miladı 1953. Milat olma sebebi evin yeniliği değil. Yeni evde 5 numaralı şişeli gaz lambasının kullanılmaya başlaması.

Önce kandille aydınlanırlardı, yalnız misafir odalarında şişeli lâmba bulunurdu. Şimdi oturma odalarında da şişeli lâmba var. Bu lamba ışığında ders çalışmak ne güzel. Ama gaz yağı bitecek diye endişe de taşıyor içinde. Onun için derslerini daha çok gündüzleri yapıyor. Sadece onlar değil, artık komşular da astı şişeli lâmbaları. Oo, çok geçmedi lüks de alan komşuları oldu.

İlkokul öğretmenleri, bir gece okulu açtı. Bu çocuğu da çağırdı bazı okuma yazma bilmeyenlere yardımcı olması için. Bir de lüksleri olan birini çağırdı lüksünü okula getirmesi için.

Hayalleri tavan yapmış bu çocuk mesire evlerinde ocakta yanan ateş ışığını, dedesinin evindeki kandili, kendi evlerindeki şişeli lambayı, komşunun lüksünü karşılaştırmakla zihnini yorardı.

Bir gün mahallesindeki bir arkadaşı, doktora muayene için Trabzon’a giden annesine refakat etti. Bu arkadaş Trabzon’u anlata anlata bitiremiyor. Hayallerini tasarlamaya uğraşan çocuğun dikkatini aydınlanma çekti. Arkadaşı yukarıda yuvarlak bir şeyler var, ay gibi her yeri aydınlatıyorlar gibi bir şeyler söyledi. Elektrikmiş bu.

Meraklı çocuğun babasının amcasının oğlu Zonguldak Çatalağzı Elektrik Santralında çalıyordu. İzine geldiğinde, onun ağzından duymuştu bulundukları vadideki şelâleler elektrik üretimi için kullanılabilir.

Köyün Sandık Gölü meşhurdur. Çocuk gölün kenarlarında yüzebiliyordu ancak. Bir taraftan da yüksekten akan suya bakıyordu. Tasarlamalarında epeyce mesafe kaydedildi.

Bir komşusu Alman mühendisinden duyduğuna göre bir Alman mühendis: “Sular akar, Türkler bakar.” Bu da çocuğun gücüne gidiyordu. Yakında bu iş tamamdı; ama bir sorun vardı o ay gibi olan yuvarlakları köyün ortasında havada nasıl durduracak, nasıl tutturacaktı. Arkadaşı ona elektrik direklerinden söz etmedi ki. Ay gibi yukarıdaki ışıklardan söz etmemişti sadece. Çocuk bu sorunu çözememişti. Az yüksekte uydu yerleştiren oldu mu ki?

Türkler bakmaya devam ederken sözünü ettiğimiz çocuk artık Erzurum Yavuzselim İlköğretmen Okulu öğrencisi oldu. Okulda elektrik santralı vardı. Tabii laboratuvarlar da. Gencimiz hayallerinin çocukça olduğunu anladı. Bu konudaki ilerlemelerden memnun oldu. Ama bu kez bir başka biçimde aydınlatmayı taktı kafasına.

Bir bilim, kültür ve sanat dergisi çıkaracaktı ileride. Ve köyünü de toplumunu da aydınlatacaktı. 1957’de kendi kendine “Bir dergi çıkarabilirsem adını Şişeli Lâmba koyacağım.” derdi. Annesinin ocak başına astığı beş numara, arkası aynalı şişeli lambâdan çok söz etti. Bu çalışkan çocuk.

Bursa Eğitim Enstitüsü’ne giden bu dinamik çocuk daha mesleğe adım atmadan, Atatürk Yolu yolunu anlattı, cahil cesareti ile bütün ulusta kültürel birlik ve beraberlik için, bir yerel gazetede Çağrı başlıklı yazısını yayınladı.

Yurdun dört yanında öğretmenlik yapan bu eğitimci çocuk yaratıcı düşünceyi körelten, araştırma ve incelemeyi öteleyen ezberci sistemi kıramadı.

Bu çağdaş çocuk, çağdaş sistem yaklaşımını öğrenmek ve öğretmek üzere Komu Yönetimi alanında master yaptı. Ama yaptığı ile kaldı. Torpilin çıbanbaşı olduğunu bile anlatamadı.

Bu adil çocuk hukuk fakültesini dışarıdan zor da olsa bitirdi; ama “Adaletin dinin/devletin temeli olduğunu kavratamadı.

Emekli olana kadar hayal ettiği dergiyi çıkartamayan bu çocuk emekliliğinde de bir şey çıkartamadı. Ancak internet dünyasından yararlanarak Şişeli Lâmba (ŞİLÂM) adlı bir blog çıkardı. Çok sürmedi blog kapandı lâmba da söndü.

        Birçok blog açan dünyadan habersiz bu çocuk bloglarını kendi elleriyle bir bir kapatmak zorunda kaldı. Sebebini hâlâ anlayamadığı bir engelle karşılaştı. Bloglarında belirli bir zaman sonra hoş karşılanmayacak fotoğraflarla karşılaştı. Bunlara da virüs diyorlardı...

Çocuk adam, hayalleri olan genç çocuk, tasarımları olan çocuk, eğitimci çocuk, dinamik çocuk, çağdaş çocuk, adil çocuk, dünyayı anlayamayan çocuk ve ihtiyar çocuk vb. diye vasıflandırdığımız bu kişinin Sabahattin Gencal olduğunu yani ben olduğumu anlamışsınızdır.

 

Hayalleri tükenen, tasarlama ve planlama yeteneği kalmamış, öğrendiklerini emekli olduğu andan itibaren yavaş yavaş unutan; ama hâlâ çağrışımları olan biri olarak bu Kadir Gecesi Kandilinin arifesinde bir şiirle, nasıl olduğumu anlamadığım bir biçimde karşılaştım:

Son devir Bektaşî şairi olan Edib Harâbî’nin şu dörtlüğüyle sözlerimizi bitirelim:

Kandil geceleri kandil oluruz.

Kandil içinde fitil oluruz.

Hakkı göstermeye delil oluruz,

Fakat kör olanlar görmez bu hali5

 

BU GECE KADİR GECESİ.

CAMİLERİMİZDE, EVLERİMİZDE BU GECEYİ DEĞERLENDİRMEYE ÇALIŞIRKEN KANDİL OLMAYI, (ŞİLÂM) OLMAYI UNUTMAYIZ İNŞALLAH.

KURAN-I KERİM KADİR GECESİNDE İNDİ. BU GECEDEN İTİBAREN AYETLERİN BİZE İNDİĞİNİ HATIRLAYARAK ANLAMLARINI ÖĞRENMEYE ÇALIŞALIM. ÖRNEĞİN;

ALLAH’IN ADIYLA OKUMANIN NE DEMEK OLDUĞUNU,

YALNIZ ALLAH KULLUK ETMENİN NE DEMEK OLDUĞUNU,

İTAATIN VE SABRIN NE OLUP OLMADIĞINI ÖĞRENELİM.

EN ÖNEMLİSİ DE AKLIMIZI ÇALIŞTIRMAZSAK NELER OLABİLECEĞİMİZİ DÜŞÜNELİM.

OKUMAK DA, DÜŞÜNMEK DE, NAMAZ KILMAK DA ZİKİR DE Vb. KULLUK GÖREVLERİMİZDENDİR

NİÇİN BU DÜNYAYA GÖNDERİLDİĞİMİZİ DE DÜŞÜNMEKTEN VE GEREĞİNİ YAPMAKTAN GERİ KALMAYALIM.

KADİR GECEMİZ MÜBAREK OLSUN

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 27. 04. 2022

   _____________

1.Yağız Güzel, Evren seslerimizi kaydediyor!, https://www.milliyet.com.tr/molatik/diger/evren-seslerimizi-kaydediyor-71295,

2. Mehmet Kaçar, GELECEKTE PEYGAMBER SESLERİNİ DUYABİLECEK MİYİZ? -

https://www.hakimiyet.com/gelecekte-peygamber-seslerini-duyabilecek-miyiz-13045yy.htm

3. İsrâ Suresi – 36, https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C4%B0sr%C3%A2-suresi/2065/36-ayet-tefsiri

4.Yalçın Bayer,  https://www.hurriyet.com.tr/kriz-olmaz-ama-8081029

5. Doç. Dr. Muhammet ARSLAN

https://www.yenisafak.com/dusunce-gunlugu/islam-sanatinda-kandil-sembolizmi-kandil-geceleri-kandil-oluruz-3807157


Paylaşmak güzeldir.