Sabahattin Gencal, Üsküdar-2019 |
Yazı
yazmak bir iş midir?
Sorumuzu
değişik biçime sokalım: Yazı yazdığım bu anda bir iş yapmış oluyor muyum? Bu
soruyu şöyle değiştirebilirsiniz: Bu yazıyı okuduğunuz anda bir iş yapmış
oluyor musunuz?
Biliyorum,
sorularla başımız hoş değil. Niçin hoş değil? Alışmadık da ondan. Asırlardır bu
böyle.
Bu
anda elbet bir cevap oluştu kafanızda. Ama bu cevabı ben bilemem ki? Ancak
Goegle’un cevabını öğrenebilirim. Kopyala yapıştır yapalım ki siz de öğrenin:
“Yazı yazmayı eylem olarak görülse de her uygulanan kuvvette "fiziksel anlamda iş" sayılmamaktadır. Fiziksel anlamda cisme kuvvet uygulanmalı ve uygulanan cisim doğrultusunda hareket etmedir. Açıklama: Fiziksel anlamda iş, bir cisme kuvvet uygulayıp cismin uygulanan kuvvet doğrultusunda yer değiştirmesidir.”
Yazma eylemini Google iş saymasa da
ben iş sayıyorum. Okumayı da...
Üzerinize
afiyet biraz rahatsızım. Biraz da yaşlı sayılırım. Evimden pek çıktığım da yok.
Yani işim zor. Öğretmenlik yıllarımda tempolu olarak çalıştığımı düşünürseniz
içinde bulunduğum durumu daha iyi anlarsınız. Onun için okumayı da, yazmayı da
bir iş olarak görmemi hoş karşılayın.
Bu
anda içimden bir ses geliyor: Niye böyle yazıyorsunuz ki, elbette okuma da
yazma da bir iştir. İçimdeki sese cevap veriyorum: Yazma karşılığı bir ücret
alıyorsan evet yazma bir iştir, ama...
Ben
böyleyim işte. Yalnız olunca kendiyle atışıyor insan. Bereket kavga mavka
etmiyoruz kendimizle, gerçi bazen o da oluyor; ama istisna kabul ederek bu iç
kavgaları yazmıyoruz.
Aslında
ben neyi yazacaktım biliyor musunuz? Nerden bileceksiniz. Üstelik kafanızı da
karıştırdık. Aldırmayın, üzülmeyin de. Kafalar
karışmadan durulmazmış.
Şimdi
bir sonuca, yargıya oy birliği ile varıyoruz: Okuma da bir iş, yazma da... Amel de dersek olur.
Amel’in
sözlük anlamı:
“Amel,
ad,1.amaçlı olarak yapılan iş. Benzer: edim eylem fiil, 2. bir kimsenin dinin
buyrukları uyarınca yerine getirdiği, yaptığı işler.”
Niye
“amel” kelimesine atladığımı da söyleyeyim mi? Aklıma
bir hadis geldi de ondan:
“Hz.
Âişe’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Güç yetirebileceğiniz amelleri yapmaya
gayret ediniz. Allah usanmaz da siz usanırsınız. Allah katında amellerin en
sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır.” (D1368 Ebû Dâvûd, Tatavvu",
27)”
Amel
ne demek (dini anlamı)?
Ayrıca
dinî literatürde amel kelimesi giderek "emir, tavsiye veya yasaklara konu
olan, sonunda ceza veya mükâfat bulunan tutum ve davranış" anlamını
kazanmış ve böylece insanın her türlü işleri için kullanılan fiil kelimesine
göre daha dar kapsamlı bir terim halini almıştır.
Amel,
ad, 1.amaçlı olarak yapılan iş. Benzer: edim eylem fiil, 2. bir kimsenin dinin
buyrukları uyarınca yerine getirdiği, yaptığı işler.
Amel,
iradeye dayalı iş, davranış ve eylem demektir. Esasen tasdik ve ikrar da birer
ameldir. Ancak amel deyince daha çok kalp ve dil dışında kalan organların ameli
anlaşılmaktadır.
"Salih amel" Allah'a ibadet
ve insanların yararına yapılan faydalı işler demektir. Helal ve meşru olan her
türlü iş, şayet düzgün, sağlam, dürüst yapılıyorsa bu salih amel olarak
nitelendirilir. Kuran'da yüze yakın ayette, iman etmekle salih amel işlemek yan
yana zikredilmiştir.
***
Değerli okurlarım, benim
en beğenmediğim huyum yazdığım yazıları hiç düzetmeksizin paylaşmamdır. Okudum;
bir cümleyi yazabilmek için 10- 15 kâğıt harcayan Nurullah Ataç’ı da, bir şiirini
15 yılda tamamlayan Yahya Kemal’i de okudum. Okumakla kalmadım bir kelimenin,
bir harfin değil bir noktanın dahi anlam değişikliklerine sebep olacağını
öğrencilerime anlattım. Böyleyken, yazdıklarımı düzeltmemem kendime güvenden
değil, keşke öyle olsaydı. “Ya olduğun
gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” derler ya, İşte ben de bula bula bu
kılıfı buldum. Kendi kendime, oğlum bu kılıfın içinde kibir saklanmasın, dikkatli
ol! dediğim de oluyor. Allah (cc) korusun her türlü olumsuzluklardan. Olumsuzluklardan
yerine benlik dedim, baktım olmadı, nefis dedim yine olmadı, gurur vb. aklıma
geldi uygun bir kelime bulamayınca olumsuzluktan kelimesinde karar kıldım.
Bu açıklamayı niye yapıyorum?
İzah ettiğim gibi doğrusuyla yanlışıyla yazdıklarımı
bekletmeksizin paylaşıyorum: ama yukarıdaki yazı uzun zamandan beri belgeler
dosyasında duruyor. Biraz önce açtım dosyayı. Önce Allah Allah, dedim ben mi
yazdım bu yazıyı. Evet, ne demiş Buffon? “Üslubu beyan ayniyle insan.” Peki, niye yarım bıraktım? Yarım
bırakmayı hiç de sevmediğim halde. Belki de “salih amel” konusunu biraz daha açmak için mi? Ne desem ki...
Bildiğiniz üzere unutkanlık fazlalaştı.
Şimdi ne yapayım?
Yazıyı uzatırsam olmayacak, silip atarsam yine olmayacak? En
iyisi ben yine paylaşayım da siz bildiğinizi yapınız. İsterseniz pas geçin.
İsterseniz uzatıverin. Biliyorsunuz benim
yazılar lastik gibidir. Okuyucunun gücüne göre uzayabilir. Örneğin yazının
ne olup olmadığından başlayabilirsiniz. Okumanın nasıl olması gerektiğinden
çıkabilirsiniz. Bu arada salih amel
konusunu da unutmazsınız. Herkes unuttu biz unutmayalım bari.
Nasıl? Güzel bağladım mı yazıyı? Bu bağlama işi önemli.
Eskiden yün çorap dokunurdu. Son düğüm atılmamışsa çorap çorap gibi sökülürdü.
Uygulamalı olarak öğrencilerime gösterirdim...
İkide bir öğretmenliğimi ima ettiğimden kızmazsınız inşallah.
Blog okuyucuları bu tür anlatımlardan hoşlanmaz derler de...
Bugün iki yazı paylaşmış gibi oluyorum. Üst üste iki ders
gibi. Sonunda yazılı yok ya. Okumazsanız da kıyamet kopmaz
Bugün de böyle oldu. Hayırlara gitsin.
Sabahattin GENCAL,
Çekmeköy- İstanbul, 11. 04. 2022