1 Nisan 2022 Cuma

Bir Kelime Deyip Geçmeyelim

 

Sabahattin Gencal
Başiskele-2016


Okul kitaplarında bile yer alan, çoğumuzun bildiği, Konfüçyus’a ait bir sözü yazmakta yarar görüyorum:

 Ünlü Çin filozofu Konfüçyus’a;

“Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?” diye sormuşlar. Konfüçyus, şöyle cevap vermiş:

“İşe önce dili düzeltmekle başlardım. Çünkü dil bozulursa, kelimeler düşünceyi anlatamaz.

Düşünceler iyi anlatılamazsa, yapılması gereken işler yapılamaz.

Görevler gereği gibi yapılamazsa, töre ve düzen bozulur.

Töre ve düzen bozulursa, adalet yanlış yola sapar.

Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez.

Bunun içindir ki; hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”

(https://www.enpolitik.com/dilimizi-kaybediyoruz)

Bu sözü hatırlatmam boşuna değildir elbet.

Bugün sabah saatlerinde bir televizyon kanalında, bir hanımefendi gazeteci ve kültürü ve bilgisi tartışılmaz konuğunun programını, açık deyişle söyleşilerini izliyordum. Bir ara bir gazeteyi gösterdiler. Manşet dikkatimi çekti: Laik, dindar, kürt... Bu yazıyı yazan da çok tanınmış bir araştırmacı gazeteci...

Konumuz bu ünlü kişiler değil elbet. Düşünceleri de yabana atılır gibi değil. Hepsine başarılar diler saygılar sunarım. Kendilerinden kapalı da olsa söz ettiğim için de özür dilerim. Ama çok önemli.

Sözü edilen manşetteki yanlışı hemen fark etmişsinizdir. Evet, laik dindar olamaz mı veya bir kürt dindar olamaz mı? Peki, o halde bu üçlü ayırım doğru mu oluyor. Olmuyor tabii. Ama bu manşet, yanlış olduğu düşünülmeden atılmış. Televizyon programındaki ünlülerin dikkatini çekmemiş bu yanlış. Hayret hiçbir izleyiciden de ses çıkmamış...

Eyvah, dedim kendi kendime. Kelimelerimiz yozlaştırılmış. Anlam yitirmişler, yeni anlamlar yüklenmişler. Böylesi durumlara sessiz kalmak tehlikelidir. Kısaca belirtmeye çalışalım.

Laik kelimesinin anlamı tam yüklenmemişti zaten. Ama çoklarımız anlıyorduk. Devletin dinini yaşamak isteyenleri engellememesi. Hatta onlara kolaylık sağlaması. Kınanmalarını engellemesi. Öte yandan devletin düzeninde din kurallarına yer vermemesi. Ülkemizden örneklerle düşünelim:

Ülkemizde İslam dinine mensup olanlar olduğu gibi, diğer ilahi dinlere mensup olanlar da var. İlahi dinlere mensup olmayanlar da var. Hatta ateist, deist, agnostik vb. de var. Devlet düzeni hangilerine göre olacak? Çoğunluğa bakılır mı diyeceğiz? Peki, Sünni ve şiiler yok mu? Ülkemizde Sünniler çoğunlukta diyeceğiz. Ona da peki. Sünnilerde Hanefi, Şafi, Maliki, Hambeli Mezhepleri yok mu? Hangisi dikkate alınacak.

Ona da peki, buna da peki sözün gelişi söylenmiştir. Peki diyemeyiz. Montesquieu “ Bir tek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehdittir.” diyor. Bu sözün özü İslâm dininde vardır.

Bir insan laik olabilir mi? Hayır, olamaz. Bir insan Müslüman olabilir, Hristiyan veya Musevi olabilir; Budist olabilir; ateist, deist vb. olabilir ama laik olamaz. Çünkü laiklik devleti ilgilendirir. Bir kimse laik olamaz ama laik düzenden yana olabilir; laikliği savunabilir. Açık deyişle laik düzenden yana olanlara dinsiz denemez. Laik düzenden yana olanlar Müslüman olabilir, Hristiyan veya Musevi olabilir; ateist de olabilir.

Laik ve laiklik kavramlarını niye tam öğrenemedik? Uzun yıllar öğrenememiz bir yana, bilhassa bu son çeyrek yüzyılda seküler kavramı ortada dolaşmaya başladı. Seküler kavramında devletin, kiliseden yani din sınıfından ayrı olmasıdır. Bu konuda çok mücadeleler verilmiştir. Bunları geçiyoruz. Fransa da din sınıfından olmayanlara laik diyorlardı. “Laiklik veya laisizm (laïcité Fransızcadan), devlet yönetiminde dinin veya dinsizliğin referans alınmamasını ve devletin din veya dinsizlik karşısında tarafsız ve tepkisiz olmasını savunan ilkedir.” Biz de kilise gibi bir örgüt var mı? Bizde din sınıfı var mı? İslam’da böyle kavramlar yok. Fransa veya başka ülkelerin kültürel, sosyal ve ekonomik durumları ile bizim toplumumuzun durumu ay mı? Değil tabii. Ancak ilkin bu durum kavranamadı. Laiklik yerine yarı laiklik denmeye başladı ki bu komikliktir; böyle bir şey olmaz.

Zaman içinde laikliğin içini dolduracağız diyor ve umutlanıyorduk ki bazı açıkgözler sekülerizm kavramını doldurdular ve de laikliğin anlamını büsbütün bozdular. Yeşil kuşak projelerini, 15 Temmuz’u iyice inceleyip analiz eden tarihçilerimiz ve uzmanlarımız bu kelimenin yani laikliğin nasıl bir mayın haline getirilmek istendiğini de yazarlar. Toplumumuzun niçin ve nasıl kutuplaştırılmaya götürüldüğünü de yazarlar. Bu arada bir hususa değinelim. Nedense tarihçilerimiz her şey olup bittikten sonra yazıveriyorlar. Neden acaba? Bunların canları kıymetli, “evlad ü ıyal” da var tabii. Dikkatinizi çekti mi Yeşil Kuşak Projesinden büyük çoğunluğun haberi yok. 15 Temmuz Hareketi tam olarak niye açığa çıkarılmak istenmiyor? Acaba laikliğin sekülerizme benzerliğinden hareketle bu iki kavramı aynı kabul edenler bir din sınıfı mı yaratmak istiyorlardı. Acaba bir din devleti mi kurmak istiyorlardı? Acaba Cumhuriyetin tüm kazanımlarını yavaş yavaş, yavaş yavaş silmek mi istiyorlardı? Acaba bunlara kimler yardımcı oldu? Acaba, acaba...

Bugün bir gazete manşetinden hareketle aklıma düşenleri yazdım. Bu tip haberleri çok gördük. Bizzat da yaşadık. Üzüldüğüm nokta bu gibi hataları hiç beklemediğim kişiler tarafından sergilenmesidir. Bunlar böyle yaparsa şu veya bu cemaat da yapmaz mı, şu veya bu kimse de...

Aslında bu konuyu ben ileri sürmemeliydim. Ya, bizim Diyanet İşleri Başkanlığı yok mu? Bizim ilâhiyatçılarımız yok mu? Diyeceksiniz ki Diyanet İşleri Başkanlığı kendini farklı olarak konumlandırıyor. Hocalar da ayrı bir sınıf gibi... Tamam be, ne düşünürseler düşünsünler; ama dini sahiplenmesinler; bize de biraz bıraksınlar. Allah gibi yargılamasınlar, hüküm vermesinler. Evet, günümüzde bazılarımızın sesi çıkamıyor, bazı yetkililer de görmezden geliyor diye atıp tutmasınlar. Allah’tan korksunlar. Söyledikleri ve söyleyecekleri sözlerin doğru olup olmadığını Kur’an-ı Kerim’den öğrensinler. Evet, bazı fetvacılardan değil Kur’an’dan öğrensinler.

Bir kelime, işte bir kelime “laiklik”. Nedense bunun ne olduğunu anlamak istemiyorlar. Daha önce yazmıştım; tekrar edeyim: Bir kitabımı basılması için bir kuruma gönderdim. Sağ olsunlar inceletmişler. İnceleyen kişi diyor ki “Yazar laikliğin temellerini Kur’an’da / İslâm’da görüyor. Kitabı basmamışlar tabii. Canları sağ olsun. Ama aynı düşüncedeyim lâikliğin âlâsı Kur’an-ı Kerim’de var.

Konfüçyüs’ün (MÖ 551 - MÖ 479) senelerce senelerce önce görüp söylediğini hâlâ kavrayamamak. Hayret ki ne hayret. Kavrayacağımıza dair bir emare de yok. Her gün her gün her gün konuşuyor siyasetçiler. Biri bile eğitime, kültürümüze, dilimize dair olumlu bir şeycikler söylemiyor.

Duruma alıştık valla. Siyasetçiler söylerse acaba? Diyor, yorumlar yapıyor ve vaziyet alıyoruz. Bir öğretmen söyler veya yazarsa duymuyoruz, okumuyoruz, düşünmüyoruz.

Neyi, nasıl düşünmemiz gerektiğini öğrenebilmek umuduyla...

Sabahattin GENCAL,

Çekmeköy- İstanbul, 01. 03. 2022

 

Paylaşmak güzeldir.