Sabahattin Gencal Çekmeköy-İstanbul, 29. 09. 2022 Konusuz eser olmaz |
29
Eylül 2022, Perşembe, 17.17 Çekmeköy’ün Mimar Sinan Mahallesi’ndeki Karabıçak
Pastanesi’ndeyim.
Biraz
önce böreğimi yedim, çayımı içtim.
Şimdi
de yazma vakti.
Okuma
da yazma da benim için doğal ihtiyaç. Baklava ve börek lezzetinde yazamazsak
bile yazmalıyız.
Birkaç gün önce Prof. Dr. Niyazi Kahveci’nin 3 veya 4 sene önce yayınlanan bir videosunu izledim. Birkaç cümle aklımda kaldı. Aklıma takıldı desem daha doğru demiş olurum. Mealen; “ Biz bir insanın 3 adım attığını görsek, 3 cümle söylediğini duysak onun ne kalibrede olduğunu anlar ve hakkında 500 sayfa yazabiliriz.
Allah
Allah! Ben 50 seneden beri insanı tanıyamadım. Daha doğrusu 50 sene önce
Kendimizi Görme Denemesi adlı bir kitap yazmaya başladım; ama hayal kırıklığına
uğradım.
Anlayacağınız,
ilkin Kahveci’yi biraz kınar gibi oldum. Sonra düşündüm; Adam insanı tanımaktan
söz etmiyor ki; onun hakkında 500 sayfalık yazı yazmaktan söz ediyor. İnsan
öyle bir şeydir ki değil 500 sayfalık 500 katrilyon sayfalık yazı yazılsa yine
de tam olarak tanınamaz.
“Eğer
yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz daha
ona katılsa, Allah’ın sözleri (yazmakla) yine de tükenmez. Şüphesiz Allah
mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” 31/Lokman Suresi 27. Ayet Diyanet
İşleri Meali (Yeni)
Lokman
Suresi 27. Ayet aklıma geldi. Sonra , “... Ona tam şeklini verip ruhumdan da
üflediğim vakit...”1 Aklıma geldi. Tövbe esteğfurullah. Biz bu ayeti onurlandırmak olarak anlayıp
geçelim. Yoksa kafamız çatlayabilir...
Yine
anlayamadınız, değil mi?
Peki,
genbilimi ile uğraşanlara sormalı. İnsandaki 1 DNA’nın özelliği kaç sayfa ile
yazılabilir2? Ve insanda ne kadar gen var3?
Çok
mu derine daldık?
Yüzeye
çıkalım. Geçmişe gidelim. Benim doğduğum yörelere yani Trabzon’un Dernekpazarı’na.
Akköse
Köyü İlkokulu’ndaki sıra arkadaşımla birlikte Cumartesi günleri kurulan
Dernekpazarı’na (O günkü adıyla Kondu Pazarına) indik. Dördüncü veya beşinci
sınıftayız. Yıl 1954 veya 1955. Arkadaşımla çarşının en sonunda Çaykara’ya
gidilen istikamette yolun kenarındaki kütüklerin üstüne oturduk. Gelen ve
gidenlere bakıyoruz. Arkadaşım oldukça zeki ve ayni zamanda mukallit ve de
mizah kültürü olan biri. Geçen insanların özelliklerini sayıp döküyor. Okuyor
mu? Uyduruyor mu? Her insanın beden dili var mı, var. Ayrıca tipoloji var mı,
var. O yaştaki çocuk nereden bilecek bunları? Kahveci’nin deyişiyle söyleyelim:
Arkadaşım ihtimal uydurmasyon ve atmasyon mu yapıyordu? Yoksa adam olacak çocuk
konuşmasından belli mi olur, dememiz mi gerek. (Arkadaşım İslâm Enstitüsünü
bitirdikten sonra Haseki’de ihtisas yaptı. Avrupa’da da hocalık yaptı.
Yayınlamış eserleri de var.) Demek ki...
*
Karabıçak
Pastanesi’nin iki yönü de camekânlı. Dört yol ağzında üstelik. Yani gözlem
yapmaya bire bir. Gözlem yapmak için oturdum. Yazımıza buradan başlamamız
gerekirken acayip bir girizgâhla baş ağrıtmış oldum. Ressamlar olsa şöyle
eleştirirlerdi: Asıl konuyu ezdin, yok ettin. Konusuz eserler eser değildir.
Yine
de devam etmek istiyorum. Baksanıza kocaman kocaman lâflar ediyorum: “Konusuz
eserler eser değildir.”
Peki,
konumuz ne olsun?
Yaya
geçenler, araçla geçenler. Aşağı inenler, yukarı çıkanlar: sağa gidenler, sola
gidenler. Yediden yetmişe çocuklar, nineler, dedeler... Hangi birini anlatayım?
Geçenlerde,
nerede okuduğumu hatırlayamadığım bir yazı okumuştum. Filozof ve eşekten söz
eden bir yazı.
Eşeğin
sağında ve solunda aynı kalitede, aynı miktarda yem var. Eşek, onu mu yesem,
şunu mu yesem derken, hiç birini seçemez ve aç kalırmış...
Kendimi
eşeğe benzetmiş mi oldum. Tövbe tövbe. Bir başkası benzetse kıyamet kopardı.
Ama bazen ben kendimi çok acımasızca eleştiriyorum. Böyle de olmaz ki...
*
Şimdi
18. 22 ortalık biraz tenhalaştı. Neydi bundan önceki kalabalık. Mesai bitimi
olsa gerek.
Kapıdan
içeri bir yaşlı girdi. Sağa sola yalpalayarak yaklaştı. Hoş geldin abla, diye
karşılandı. 3 tane ekmek verir misiniz, dedi. 60 yaşlarında görülen bu ablanın
kalibresini/çapını4 çıkaramayız tabii. Ama yöreyi az da olsa
tanıdığım için 500 sayfalık olmasa bile birkaç sayfalık, uydurmasyon, atmasyon
yapabilirim.
Bu
semt 1980’lerden sonra göç almaya başladı. 2000’lerden sonra dolmaya başladı.
Şimdi de “Doldi da taşamayi)
Semt
sakinlerinin çoğu Sıvaslı ve Ordulu. Diğer bütün yörelerden de gelenler var.
Bu
ablalar muhtemelen 29 sene kadar önce Ordu’dan gelmişlerdir. Sesi bana, “Ben Orduluyum.”
diyor. (Ben Ordu’nun Perşembe Ortaokulu’nda üç yıl öğretmenlik yaptım da...)
3
ekmek aldığına göre evde kaç kişi olabilirler acaba?
Biraz
da siz okuyucu atmasyon, tutmasyon yapsın.
Şimdi
neden söz edelim? Ekmekten. Evet, herkes ekmek derdinde. Oktay Akbal ne
demişti? “Önce Ekmekler Bozuldu.5” Biz de diyoruz ki; Önce ekmekler
fiyatlandı. Allah (cc) kimseyi ekmeksiz bırakmasın.
*
Pastanenin
bir ucunda (sigara içilebilen yerde) 35’inde gösteren, saçları biraz dökülmüş
bir adam sigarasını öyle bir çekiyor ki... Kollarını da öyle açmış ki, sigara tutan
eli dışarıya sarkıtılmış, sağ kolu da öbür koltukta. Avrupa görmüşler ne
derlerdi? Türkler hemen tanınıyor; çünkü bir koltuğa sığmıyorlar.” Bu genç de
pastaneye sığmıyor. Bakışları karşı duvarı köşeyi delecek gibi. Kaşlar öylesine
düşkün.
Şimdi
ben ona, “Senin içtiğin sigarayla üç ekmek alınır.” diyemem. O dertleriyle
boğuşurken...
“Herkesun
bi derdi var
Durur
içerisinde
Durur
içerisinde oy6”
Saat:
18. 44
Oğlum
Ahmet, okul dönüşü beni pastanede görünce yanıma geldi. Tabii durum değişti. Fotoğrafımı
çektikten sonra pusulaları topladım. Her zamanki gibi baba oğul günümüzü nasıl
geçirdiğimizi, nasıl değerlendirdiğimizi anlatmaya başladık. Çaylar geldi.
Simitler ve boğacalar geldi. Ben yine yedim. Akşam ezanıyla birlikte eve doğru
yollandık.
Yarım
kalan yazımı sözde evde tamamlayacaktım. Ama baktım ki olmuyor. Bir laz
atasözü: “Paktun ki olmayi bakmayacaksun.”
Okuyucu
adına da bir satır ekleyelim: “Baktun ki çok uzun okumayacaksun.”
Sabahattin
Gencal
Çekmeköy-İstanbul,
30. 09. 2022
___________________________
1.
Sâd, 38/71-72.
2.
DNA’da kayıtlı bulunan bilginin miktarı olağanüstüdür. Öyle ki, gözle
görülmeyen tek bir DNA molekülünde, tam bir milyon ansiklopedi sayfasını
dolduracak miktarda bilgi bulunur. Dikkat edin; tam 1.000.000 ansiklopedi
sayfası… Diğer bir deyişle, her bir hücrenin çekirdeğinde, insan vücudunun
işlevlerini kontrol etmeye yarayan, bir milyon sayfalık bilgi kodlanmıştır. Bu
miktarı şöyle bir örnekle zihnimizde daha iyi canlandırabiliriz: Dünyanın en
büyük ansiklopedilerinden birisi olan 23 ciltlik “Encyclopedia Britannica”nın
bile toplam 25 bin sayfası vardır. Bu durumda, karşımıza olağanüstü bir tablo
çıkar. https://www.dusuneninsanlaricin.com/dna-hakkinda-bilmeniz-gereken-10-sey/
3.
https://medium.com/@bezelyedergi/kac%CC%A7-tane-genimiz-var-80860ff5f104
4.
Kalibre kelimesi değişik biçimlerde ele alınması üzerinden Türkçede ifade
edilir.
- Mermilerde, ateşli silahlarda çap
- Kişinin çapı
5.
https://www.kitapyurdu.com/kitap/once-ekmekler-bozuldu/119214.html
6.
https://www.google.com.tr/search?q=herkesin+bir+derdi+var+durur+i%C3%A7erisinde+s%