11 Eylül 2022 Pazar

Sorgulamak

 


Sütü kalburda süzene bilgisiz deriz.
Peki, sözü, menfaati için süzene
                              ne demeli?

Dikkat! Dikkat!

Lütfen, yazacaklarımızı dikkatlice okuyunuz.

Bilerek veya bilmeyerek beyninize zehirli tohum atabiliriz.

Bakın, zehir demiyorum; zehirli tohum, diyorum. “Böylesini de ilk defa duydum.” mu diyorsunuz? Ben de ben de. Tohum beynimizde uyur bir müddet. Uykusunu aldıktan ve cahilliğimizden beslendikten sonra bambu gibi boy atar. (Bambu ağacı, 5 yılda filizlenip, filizlenme sonucunda ise 6 hafta içinde 30 metre boya ulaşır.) İşte onun için dikkat edin ve tüm tedbirlerinizi alın, diyorum.

Konuya giriyorum.

Bütün tedbirleri aldınız mı?

Maalesef alamadınız. Bilinçaltınıza bir koruma koymazsanız işte böyle olur: Bilinçaltınıza girmiş bulunuyorum. Artık sizlere geçmiş olsun. Yazdıklarımı bilinçaltından atamazsınız. Çabanız boşuna. Çabaladıkça yerleşirim, yayılırım. Daha çok filizlenme ortamı bulurum...

Bilinçaltına nüfuz eden onlarca teknik var. Bunlardan Subliminal Telkini duymuşsunuzdur. 25. Kare ile karşılaşmışsınızdır. Algı operasyonları lâfını duymayanınız yok... (Subliminal Telkin Nedir? Bu yöntem bilinçüstünü devredışı bırakarak direk bilinçaltına mesaj gönderme yöntemidir. Subliminal (... )’in arka planına çeşitli tekniklerle gizlenmiş olumlama cümleleri vardır. Bu olumlama cümleleri bilinçaltı için özel olarak hazırlanır.) Nokta nokta konmuş yere müzik yazın, yazı yazın, miting yazın, açık  oturum yazın. Yaz yaz bitmez.

Dikkat! Bazı okuyucular şöyle düşünmüş olabilir: Bizde bilinçüstü zaten, bin yıldır devre dışı. Bize algı operasyonu yapmak için onca okumaya gerek yok. Kimi okuyucular da; doğru vallaha. Cahil cühelalar ne derse başımızı eğerek dinliyoruz. Vardır bir hikmeti deyip geçiyoruz; statükoyu korumaya devam ediyoruz. Bambular 6 haftada 30 metreyi bulurmuş; peki, şu an kaç metre acaba? Kesilen bambuların uçlarını sivriletirler mi?

Bazı okuyucular, böyle düşünebilir, bazıları şöyle düşünebilir dedik. Ya siz ne düşünüyorsunuz bu beynimizin kiraya verilmiş gibi başkaları tarafından ekilmesi konusunda?

Siz düşünedururken ben fikrimi söyleyeyim mi? Yalnız, vites değiştirmeniz, yani bilinçüstü vitese geçmeniz gerekir beni anlamak için. Vites değiştireceğim diye şanzımanı kırmayasınız. Sonra kafanız atıp bana da kızmayasınız. Ne diyor, bu adam doğru düzgün yazsan ya, diyenler de olacak tabii. Öteki dünyaya veya Silivri’ye gitmeye niyetim yok. Anlamayan başka baharda anlar inşallah.

Efendim, böylesine yazmamın sebebi? Haddim olmayarak, yaşlı bir öğretmen olmam dolayısıyla ve de son nefesimize kadar katkı sağlamaya niyetli bir olarak bir öğüt vermektir:

Okuduğunuz her neyse düşünmeden beyninize buyur etmeyiniz. Sorgulayınız, sorgulayınız. Hocanız da yazsa sorgulayınız, babanız da söylese sorgulayınız. Hatta?.. Hocaların hocası bir âlimin yazısında okumuştum; aklımda yanlış kalmadıysa şöyle diyordu. Mealen, “Kur’an-ı Kerim meallerindeki bazı ayetler aslına tamamen uygun olarak tercüme edilmeyebilir. Onun için de sorgulayınız.”

Sorgulama en önemli bir değerdir. Aynı zamanda unutturulan, hatırlanması, uygulanması istenmeyen bir değerdir. Bu değere artık önem vermeli ve eleştiri kültürünü geliştirmeliyiz. Bu arada özeleştiri de yapmayı unutmamalıyız. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) her an nefis muhasebesi yapmamızı istemiyor mu?

“Muhakkak ki kalbime bazı tortular konur ki, günde yüz defa tövbe istiğfar ediyorum.” (bk. Müslim, Zikir, 41; Ebu Davud, Vitir, 26)

Hz. Peygamber (asm)'in bu manaya gelen ifadesi, onun kulluktaki o mümtaz konumunu ve kılı kırk yaran sorumluluk anlayışını da ortaya koymaktadır. (https://sorularlaislamiyet.com/peygamberimiz-nefis-muhasebesi-yapmis-midir)

Birçok yazıda belirttim. Konuştuğum arkadaşlara, özellikle söyledim:

Bana anksiyete teşhisi konmuş. Sonra unutkanlığım da arttı. Hatta çocuklarıma, “Söylediklerim yanlışsa yok sayın.” diyorum her zaman. Babaya saygı ve sevgi sonsuzdur; ama her söylediklerini emir telakki etmek olmaz. Tabii,  diğer büyükler için de aynı şeyi söyleyeceğiz:

Kaygı bozukluğu olan, çıkarı için konuştuğu anlaşılan kişilerin konuşmalarını dinleyebiliriz; ama her sözünü süzgeçten geçirmeliyiz.

Bizde süzgeç de yok. Eskiden süt süzgecimiz vardı, çay süzgecimiz vardı, makarna süzgecimiz vardı. Mutfak kevgirleri vardı, un elekleri vardı, kalbur vardı, kum elekleri vardı. Daha çok daha çok elekler gördü bu gözler. Bugün köylerimizde hâlâ var. Onun için köylülerimizin ferasetli olduğunu söyleyebiliriz. Ama yine maalesef diyeceğim bu ortada, daha doğrusu bu siyasi ortamda elekler, süzgeçler delik deşik. Sözde âlimler, eliyor, fetva veriyor; ama elekler, süzgeçler dediğimiz gibi delik deşik.

Şaşarım, şaşarım şuna şaşarım; unu da kumu da eleyen bu toplum sözleri/yazıları niye eleyemiyor? Yoksa, Oktay Akbal’ın “Önce Ekmekler Bozuldu” adlı eserini hatırlayarak önce elekler mi bozuldu, diyorsunuz. Evet, adalet eleği bozulmadı diyen var mı?

Rahmetli, bir başbakanımız “Bir defa delmekle bir şey olmaz.” demedi mi? Ondan sonra gelen deldi, giden deldi... Aklınıza başka bir şey gelmeden hemen sadede gelelim:

Bakın bu yazı bilinçaltınıza da bilinçüstünüze de nüfuz etti. Etti değil mi? emir tekrarı gibi öğüt tekrarı yapalım:

Hocamız da yazsa/söylese, babamız da yazsa/söylese sorgulamadan altını üstünü, önünü arkasını düşünmeden, ince eleyip sık dokumadan söylenenilenleri beynimize yerleştirmeyeceğiz. Bilinçaltızdan girecekler, kalbinizden çıkacaklar; devletin bekası, dinin korunması vb. diyecekler bu konularda her şeyi yiyecekler... Ancak bizler üç kuruşluk yem için, oltaya takılmayacağız, daha doğrusu takılmamalıyız...

Anlaşıldı mı?

Anlaşıldı, tamam.

Güzel günler için çalışmalara devam umuduyla...

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 11. 09. 2022

Paylaşmak güzeldir.