17 Eylül 2022 Cumartesi

Üsküdar Her Zaman Güzel

 


Bir yerden ayrılıyorsunuz, seneler sonra o yere, unutulduğunuzu sanarak dönüyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz ki unutulmamışsınız. Bu durumda ne hissedersiniz? Ben bu hisleri birkaç kez tattım. Son birkaçını anlatmaya çalışayım:

Üsküdar’da bulunan bir özel okuldan ayrıldım ve İzmit’e gidip Avukatlık büromu açtım... Eşim vefat edince İstanbul’a, evlatlarımın yanına dönmek zorunda kaldım. Bu arada son olarak görev yaptığım okulu ziyaret etmek istedim. Yöneticilerin müsait olup olmadıklarını anlamak için okula telefon ettim:

Santral memuru;

-                    “Buyur Sabahattin Hocam...”

-                    Beni nasıl tanıtınız? Unutmadınız mı?

-                    Sizi unutmak mümkün mü?

-                    ...

Aradan 18 uzun yıl geçtiği halde unutulmamak beni çok memnun etti. Böylesi duygular sadece öğretmenlere has mı bilmiyorum.

Bu anıyı niye yazdığımı tahmin edemezsiniz.

Ben Üsküdar’ı çok seviyorum. Aslında bunu yazmam da gerekmezdi; çünkü Üsküdar’ı sevmeyen yok sanırım. Pandemi öncesi Çekmeköy’de oturmama rağmen haftanın üç günü Üsküdar’a inerdim. Salı ve Perşembe güzleri Yazarlık Atölyesine giderdim. Bir gün de Nevmekân’a (kütüphaneye) Pandemiden sonra Üsküdar’a inmek şöyle dursun kapıdan dışarı zor çıkar oldum.



Allah’a şükürler olsun ki iyileştim. Yakın çevrede gezinebiliyorum. Acaba Sevgili Üsküdar’ı da görmeye gidebilir miyim, diye düşündüm. Ne olur ne olmaz diye oğlum Ahmet’i refakatçı aldım.

Bende, 65 yaşından büyüklere verdikleri kart var. Mesele şu: Birkaç senedir belediye otobüsüne binmedim.  Unutulmuş olmayayım. Kartım hâlâ geçerli midir acaba?

Otobüse bindim. Kartı okutunca sevindirici bir ses çıktı.  Memnun oluyor insan. Demek ki, sağ olsun belediye unutmadı bizi.

Bin yaşasın Üsküdar da unutmadı bizi. Güzelliklerini açtı bana: Şimdiki güzellikleri ve önceki güzellikleri.

Sene, yanılmıyorsam 1970. Üsküdar’dan karşıya geçiyoruz vefakâr ve cefakâr sevgili eşim (Allah rahmet etsin) ve ilk göz ağrımız ve altıntopumuz Fuat’la birlikte. Fuat, başlamasın mı; “Martılar, güzel kuşlar şarkısına...” (Altın top deyimini açayım biraz. Fuat, kundakta iken, salona çıkardık, evet odayı küçük bulup salona çıkardık ve kundaklı bebeği top yapıp oynardık. İkimiz de gençtik; topu yere düşürme ihtimalini hiç aklımızdan geçirmezdik. Cahillik işte. Allah göstermesin her şey olabilirdi.)

Kronolojik sıra gözetmeden yazmak iyi olmuyor; am şimdi sırayı düşünecek halde değilim.

Eşimin vefatından sonra Üsküdar’a indim; ama bir müddet o güzelim Boğaz’a bakamaz oldum. Şimdilerde bakıyorum; ama...

Eskiden martılara simit atarlardı. İzmit’ten ayrılıp İstanbul’a yerleşince zaman zaman inerdim Üsküdar’a. Vapurla karşıya geçerken birkaç simit alırdım ki martılara atayım. Gördüm ki hiç kimse atmıyor. Yasaklandı her halde dedim ve simitleri yedim.

Eskiden simit dokunmazdı bana. Midem mi bozuldu, simitler mi?

Simit yeme alışkanlığım olmamasına rağmen sahilde gezerken, oğluma simit almasını söyledim. Yine, martılara simit atmıyorlar. Eh, ne yapalım? Simit yemeye başladım. Gezerken yiyenlere çok kızarım. Buna rağmen simit yiyordum. Ahmet’in dediğine göre çok iştahlı yiyormuşum. Ahmet videoyu işletti. Çok da fotoğraf çekti. Bir fotoğraftan haberliysem, 10 fotoğraftan habersizdim. Güzellerini bana atmasını, diğerlerini silmesini söyledim. Hiç birini silmeyeceğini söyledi. Eh ne edeceksin, babasının oğlu. Ben de bunca yazı yazdım. Bunları hiç düzeltmeden yayınladım. Eğrisiyle düzgünüyle, yanlışıyla doğrusuyla işte ben buyum, diyorum ya, oğlum da öyle.




Fotoğraflar o kadar çok ki... Ahmet kolayını buldu video yaptı. Yapsın tabii. Bir anı kalacak geriye...

Ben kelimelerle tasvir yapabilirdim gençliğimde. Hem de öyle böyle değil. Az çok resim bilgisi de var ya... Şimdi ne diyelim: Fotoğraf makinesi ve kamera çıktı mertlik bozuldu.

Tasvir yapmaya kalksam var ya 10 günde bitiremem. Yurttaşlar, turistler, göçmenler, sığınmacılar veya kaçaklar yayılmışlar çimenlere. Video veya fotoğraflara benim gözümle bakın ve Üsküdar’ın şimdiki hikâyesini yazın.

Her şeye rağmen Üsküdar hâlâ çok güzel. Sosyal tesislerden birkaç saat Boğazı seyrettik.                                                         

(Sakarya’dayken kuruyordum. Sosyal tesislerde sanatkâr arkadaşlarımla masamızı kuracağız. “BOĞAZİÇİ bizi DİNLİYOR” serlevhalı afiş de yapacaktım. Ahmet’e, “Başla” emrini vermiştim; ama keyifsizlenince vazgeçiverdim.

Boğaziçi bizi dinledi mi bilemeyiz; ama biz Boğaziçi’ni dinledik hep. Ben de müzik kulağı yok gerçi; ancak doğal sesler beni sarıyor nedense.

 Ah, Boğaziçim, Ah, Üsküdar’ım siz hep böyle güzel kalın; olmaz  mı...

 

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 17. 09. 2022

 


Paylaşmak güzeldir.