10 Eylül 2022 Cumartesi

İkili Masa'dan...

 

Sabahattin Gencal- Erdoğan Teke
Çekmeköy, 09. 09. 2022

Aynı günde, aynı saatte, aynı heyecan ve azimle; mazeret ve izin günleri hariç- aksatmadan toplandığımız değerli arkadaşım Erdoğan Teke Bey’le dün, yani 09. 09. 2022 Cuma günü saat, tam14.02 de bir pastanede yine buluştuk. 3 ay aradan sonraki bu buluşmamız yine sinerji yarattı bizde. Benim, eskiye oranla daha diri, daha canlı, daha enerjik olmam değerli arkadaşımda bir memnuniyet yarattı. Her zaman, maşallahlık olan arkadaşımın formunu koruması da bende memnuniyet yarattı. Bu memnuniyet sadece sözlerimizden değil, sadece hareketlerimizden değil sanki tüm hücrelerimizden okunuyordu. Dostu, görmek istediğin gibi iyi görmenin verdiği mutlulukla bu yazıyı kaleme alıyorum:

Biçim aynı; ama sohbet konularımız aynı değil. Hatta sohbet yöntemimiz de aynı değil. “İki günü birbirinin aynı olan zarardadır.” mealindeki hadisi yaşamım boyunca bir ilke olarak kabul ettiğim gibi bu sohbetlerde de ilke olarak kabul ediyoruz. Bahtiyarım ki değerli arkadaşım da aynı ilkeye uymaktadır. Üstelik sözlerinde yadırganacak, kınanacak tek kelime yok. Gayri ihtiyari konu dışı bir cümle veya kelime ağzından çıkarsa hemen özür diler. Abartılı yazmıyorum. Daha önceden de yazdığım gibi arkadaşım İsviçre’de 23 yıl bir fabrikada torna tezgâhlarını yönetmiştir. Onun ifadesiyle yazıyorum: Tornadan milimetrenin bilmem ne kadarı (örneğin yüzde biri) hatalı bir mal çıksa o mal uçakta kullanılamıyordu. Böylesine titizliği alışkanlık haline getiren arkadaşımla tam bir uyum içinde sohbet ediyoruz. Hal hatır sormalar, arkadaşlardan haberler ve sağlık durumları hariç çok defa fikir alışverişi yapıyoruz.

Sabahattin Gencal- Erdoğan Teke
Çekmeköy, 09. 09. 2022

Bence alışverişlerin en güzeli, en verimlisi fikir alış verişidir.

Bu Cuma da değerli arkadaşıma sorular sorarak fikirlerini aldım. Fikirlerimiz orijinal değil belki; ama hayati önem taşımakla beraber günümüz curcunasında göz ardı edilen fikirlerdir. Örnek verelim:

Perşembe günü camimizin önündeki bir bankta, ikindi ezanının okunmasını beklerken küçük gibi görünen büyük bir sorunla karşılaştım:

İki çocuk geldi caminin önüne. Biri çok güzel bir selâm verdi bana. Aynı özenle selâmını aldım. Çocuk hemen yanıma yaklaştı ve;

_”Ağabey 10 liran var mı?”, diye sordu bana.

Çocuk ne demek istedi? Bana 10 lira ver, demek istedi herhalde. Bu durumda siz ne yapardınız? Erdoğan Bey, çocuğun durumuna bakar ve ondan sonra karar verirdim, dedi.

Çocuk pırıl pırıl, gözlerinden zekâ fışkıran civa gibi, üstelik sevimli 7 veya 8 yaşında bir erkek çocuk...

Ben, üzülerek yok, dedim sonra düşündüm. Evet, Perşembeden beri düşünüyorum. Çocuğa para verseydim, acaba alışkanlık haline getirir miydi bunu. Bu alışkanlık giderek dilenciliğe doğru gider miydi?

Biraz sonra, bir ihtiyar, abdest mi aldınız, aferin vb. mealinde bir şeyler söyledi. Acaba başka birileri, camiye gelmelerini teşvik için para vermişler midir ona (veya onun gibilere) Böyle teşviklerle camiye gelen, böyle teşviklerle ders çalışan çocukları konu alan araştırmalar var mıdır? Bunların sonucu ne olur acaba?

Erdoğan Bey arkadaşımız çok yardım sever biri çocuklara, onlar istemen yardım eden biri.

Yardımlaşma elbetteki çok önemli bir değer. Bu değer bugün yozlaştırıldı mı, yozlaştırılmadı mı?

Eski vakıfları düşünüyorum; sadaka taşlarını düşünüyorum. Bir elin verdiğini diğer elin görmemesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçi, örnek olmak için bazı yardımların açık olması gerektiğini söylüyor Hz. Ali; ama onur kırmamak şartıyla. Peki, bugün milyonlarca kişiye yapıldığı söylenen yardımlar konusunda kaç tez yazıldı? Mükemmel biçimde yaratılan insanımız ne hallere düşürüldü.

Namazdan sonra eve giderken bu kez yine yedi veya sekiz yaşlarında güzeller güzeli bir çocuk kollarıyla arkasında arabasını tutarak; “Parayla arabamı satıyorum.” dedi. Doğrudan bana söylüyor değildi, ama bana bir bakışı vardı ki... Bu durumda ne yapabilirdim? Arabayı satın alabilir; sonra döner ona hediye edebilirdim. Erdoğan Bey, pazarlarda birçok hayırsever, ihtiyarların, çocukların vb. tezgâhlarındaki bütün malı satın alıp, sonra yine onlara verdiğini gözlediğini söyledi. Peki, bu küçük güzel kız arabayı birkaç kez satmadığı ne malum...

Bir de şu geldi aklıma: Ailelerin bundan haberi var mı? Öğretmenlerinin bundan haberi var mı? Belediye Başkanının, kaymakamın bundan haberi var mı?

23 yıl İsviçre’de kalan Erdoğan Bey arkadaşıma sordum: İsviçre’de böyle dilenmek var mı? Hiç görmediğini söyledi. Her namazda, “Allah’tan başka hiç kimseye boyun eğmemek...” gerektiği söylenen benim ülkemde niye böylesi durumlarla karşılaşıyoruz.

Bakınız; bu pırıl pırıl, gözlerinden zekâ fışkıran civa gibi çocuklarımız iki tarafı keskin bıçak gibi olabilir. Umalım ve dua edelim ki bıçağın iyi, doğru ve güzel tarafını kullanırlar. Aksi takdirde geleceğimiz hiç de iyi olmaz.

Ben anlamıyorum. Göz göre göre birçok insanımız, modern köle oluyor demeye dilim varmıyor. Onun için ihmal ediliyor, diyorum.

Erdoğan Bey’le siyasetin içine girmeden böylesine konular üzerinde durduk. Açık deyişle birbirimizle dertleşmiş olduk. Ne velilere, ne eğitimcilere ne de yöneticiler durumu arz edebildik. Artık bu görevi de okuyucularımız yapar inşallah.

Bırakın bu laga luga savaşlarını; insanımızla, yavrularımızla ilgilenin. Allah (cc) rızası için, ilgilenemiyorsanız en azından bu insanları yalanlarınızla oyalamayın. “Algı operasyonu” denen bin bir yöntemi bırakın artık.

Her şeyin güzel olması dileğiyle.

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 10. 09. 2022

Paylaşmak güzeldir.