Sene 1959, Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen okulu 4B Sınıfı öğrencileri. (Size göre) oturanlar arasında sağdan üçüncü öğrenci Sabahattin Gencal (Sınıfın en küçük birkaç öğrencisinden biri. |
Hayırlı ve uğurlu olması
dilekleriyle 2022-2023 Eğitim ve Öğretim Yılı başladı.
Başladı da ne oldu?
-
Okullar açıldı... Tamam!
-
Yetkili ve sorumlu olanların ağızları
açıldı... Tamam!
- Peki, beyinler açıldı mı? O da ne demek? Anahtarla mı açılır? Böyle bir anahtar var mı?
-
Beyinler açık değilse. Fedakâr
öğretmenlerimizin sözleri bir kulağımızdan girer, diğer kulağımızdan çıkar.
Hâlâ varsa kendini milletine ve devletine adayanların sözleri ağızdan girer, barsaklardan
çıkar. Ne demek mi istiyoruz? Anlamadık, anlamadınız, anlamıyorlar...
-
Demek ki, beyinler hâlâ uykuda. Bu ne
biçim narkozlama ki? Uyanamıyoruz.
-
Üsküdar’da sabah oldu.
-
Ezanla uyanamazsak, çalar saatla uyanamazsak,
öğretmenlerimizin uyarılarıyla uyanamazsak; Allah göstermesin çanların
çalmasını mı bekleyeceğiz.
-
Ne demek mi istiyoruz? Eğitim öğretim
meselesi tebaa meselesi, emir kulu yetiştirme meselesi değil; beka meselesidir.
-
Bazı zamanlarda, vatanın, milletin bekası
söylemlerini ağızlarından düşürmeyenler eğitimin beka meselesi olduğunu hiç
düşünmezler mi?
-
Eğitim ve öğretim yılı münasebetiyle böyle
bir yazı hiç okumadık, hiç duymadık, diyenler var mı aranızda?
-
Ben de böyle bir yazı yazacağım bir gün
geleceğini hiç, ama hiç aklıma getirmezdim. Ne oldu da?
-
Düşünebiliyor musunuz? Eğitim öğretim yılı
açılışında; eskiden kırtasiye kuyrukları olduğundan söz ediliyor. Ağlayan
öğretmen kınanıyor...
-
Ağlar mısınız güler misiniz?
-
Bu duruma, durumlara, yalanlara, algılara
ne demeli?
-
Zaten anksiyetem var. Yazmakta acele etme
Sabahattin. Bir aydınımız çıkar da, Milli Eğitimi alet etmeyin vb. deyiverir
diye bekledim.
-
Yok, efendim yok, tık yok. Ya, eften
püften konuları, asıl gündemleri kapatmak için 7/24 konuşursunuz da Milli
Eğitimden niçin söz etmezsiniz...
-
Milli eğitimde mevcut durum nedir? Varsa
eksikliklerimizi nasıl gidereceğiz? Geçen yıllarda çalışıp da
başaramadıklarımız nelerdir? Bunlar için bugün nasıl bir yöntem düşünüyoruz vb.
sorunları irdelemek yok mu?
-
Kırtasiye kuyruklarında beklendiği yılların
öncesini ben belirtmeye çalışayım:
-
Sarı bir matematik defterim vardı.
Sayfalarını siler yeniden yazardım. Siler siler yazardım. Kalemi son milimine
kadar kullanmak için ağızlığa benzer icatlar yapardım. Tebeşiri idareli
kullanırdık. Tabii her şeyi de. Ama o durumda bile eğitsel çalışmalarda
haftalık, aylık ve dönemlik eğitsel çalışma etkinliklerini yapmayı ihmal
etmezdik. Eğitsel kollar seçimi çeşitli grupların hizmet için yarıştığı bir
seçimdi. Propagandalar, konferanslar, karşılıklı konuşmalar yapılır sonra
sandık kurulurdu. Seçimlerden sonra kaybedenler kazananları kutlar ve hep
birlikte, kendimizi adayarak çalışmalarımızı sürdürürdük...
-
Bu adam ne diyor? diye aklından geçenler, Köy
enstitüleri mirası üzerinde kurulan ilköğretmen okullarından mezun olanlarına
sorsunlar. (Tabii benim gibi hâlâ yaşamakta olanlara)
-
Şimdi de çok güzel eğitsel çalışma
yönetmeliklerimiz var. Ya, kandırmayın bizi, güldürmeyin onları, avutmayın
kendinizi. Hiç incelendi mi bu konu veya
konular?
-
Raporlar... Tamam!
-
Günü kurtarmak... Tamam.
-
Tamam da nereye kadar?
-
İsmini hatırlayamadığım bir yazar; “Okullar
demokrasinin kaleleridir.” demişti.
-
Kaleler yıkılmadı diyeniniz var mı?
Direnen birkaç kale de düşürülmek üzere değil mi?
-
“Okullar demokrasinin kaleleridir.” Sözüne
Sabahattin Gencal; “Okullar eğitimin, ahlakın beşiğidir.” diyordu.
-
Gerçi beşikte büyütmek ailelerin
görevidir; ancak her bakımdan yoksul ülkemizde yavruları manevi olarak besleyip
büyütmek görevlerini de kendini adamış öğretmenlerimiz üstlenmiştir.
Öğretmen babadır, annedir, kardeştir, ağabeydir, abladır...
Tam bu sırada bizi yetiştiren öğretmenlerden birine telefon açtım. 90 yaşında olan bu öğretmenimize Allah’tan (cc) acil şifalar diliyorum. (Ben de 79 yaşımı tamamlamak üzereyim.)Her telefon açışımda Yavrum, deyişi çok duygulandırıyor beni.
-
Konuya nasıl başladık, nasıl devam ettik
ve nereye geldik?
-
Ha, bu açılış gününde 19 Milyon öğrencinin
olduğu ve 89 milyonu ilgilendiren günde “Kırtasiye kuyruklarından)
Ağlamayanları kınamaktan girdik yazıya.
-
Kusura bakmayınız. Aslında, Milli Eğitimin
sorunlarına çözüm üretecek bir pozisyonda olmama rağmen böyle langur lungur,
aklına geleni yazıyor duruma gelmek istemezdim. İnanın hem ruhsal hem bedenen
keyifsizim onun için yazamıyorum.
-
Olsun yine bu kadar yazdınız; siz
keyifsizseniz aydın geçinenler komada demektir, demeyi aklından geçirenlere
diyorum. Sakın kınamayın. Tatlı dille uyarın. Böyle zamanda bu kadar da olmaz,
deyin. Dağ gibi sorunları yıktıkları öğretmenlerimize destek olacak yerde
onların morallerini bozmak insafsızlıktır. Yanılıp da ihanettir falan demeyin.
Ne olur ne olmaz.
-
Valla, akla gelmedik her şey oluyor bu
zamanda...
-
Milli Eğitim sorunları üzerinde düşünmeyi
size bırakıyorum. Ben, ÖĞRETMENİMİN BANA
YAVRUM DEMESİ ÜZERİNE DÜŞÜNMEK İSTİYORUM.
-
Ek olarak şunu da ekleyeyim. Ben Eğitim
Öğretim Yıllarının açılışında, öğretmen olan yavrumun şahsında tüm öğretmenler
mektupla hitap ederdim. Bu yıl böyle bir mektup yazamadım. Dün akşam, oğlum Ahmet’e, bu meseleden hiç söz etmeden
Nurullah Ataç’ın bir sözünü hatırlattım: “Her yazı bir mektuptur.”
-
Umarım bu yazıyı da, doğaçlama yazılan bir
mektup kabul edersiniz.
-
Tüm öğretmenlere sevgi ve saygılarımı
sunarım. Hepsinin ellerinden öperim. Öğrencilere de sevgi ve saygılarımı
sunarım. Meslek hayatım boyunca öğrencilerimi sevdiğim kadar onlara saygı da
duydum. Öğretmenlerimizi de öğrencilerimizi çapulcu mabulcu diyerek kırmayınız.
Geleceğimizi karartmayınız.
-
Velilerimize de, size de selâm olsun.
-
Eğitim Öğretim yılımız hayırlı uğurlu
olsun.
Sabahattin GENCAL,(Emekli
Öğretmen)
Çekmeköy- İstanbul, 13.
09. 2022