Edebî Sanatlar

Mecaza
Dayalı Söz Sanatı
İrsal-i Mesel (Atasözü Söyleme)
İrsal, göndermek,
mesel ise atasözü manasına gelir. Şiirde anlamı pekiştirmek, anlaşılır kılmak
için yazıya konuyla ilgili atasözü koyarak yapılır.
Örneklendirme, örnek getirme anlamına gelir. Edebiyatta bir
düşünceyi, bir konu ile ilgili atasözü ya da özlü sözle anlatma sanatına
irsal-i mesel denir.
Bir düşünceyi, konu ile ilgili bir atasözü, deyim ya da
tanınmış bir söz ile açıklama, aydınlatma sanatıdır. Amaç okuyucuyu belli bir
düşünceye inandırmak ve o düşünceyi verilen örnekle anlaşılır hâle getirmektir.
İrsal-ı mesel: Söze
güç katmak amacıyla bir dize ya da beyitte atasözü niteliğinde özlü söz
kullanma sanatına irsal-ı mesel denir. İrsali mesel sanatında ortaya konan
söz hiçbir zaman atasözü değil, atasözü değerinde, doğruluğu herkes tarafından
kabul edilen, üzerinde tartşılmayacak kadar açık olan bir sözdür.
Yukarıdaki tanımlarda da belirtildiği üzere söylenen bir düşünceyi inandırıcı kılmak ve
pekiştirmek amacıyla söze bir atasözü ya da özdeyiş katmaya irsal-i mesel
denir.
Bu sanat hayal ve duygudan çok düşünceye dayanır.
Güçlendirilmek istenen düşünce kendisi ile ortak yönü olmayan bir başka
düşünceyle birlikte kullanılır ve sonuçta verilen örnekle bu düşünce okuyucuya
benimsetilmiş olur.
İnsana sadakat yaraşır görse de
ikrah
Yardımcısıdır doğruların
Hazret-i Allah
(Ziya Paşa)
Şair ilk dizede kötülük (ikrah) görse bile insana doğruluk
(sadakat) yaraşacağını söylüyor; ikinci dizede de Allah doğruların
yardımcısıdır.” sözüyle görüşünü okuyucuya benimsetiyor.
Tok olanlar bilemez çektiğini aç
kalanın
(Sami) (Ahval-i şitâ : Kış ortamı)
İrsal-i Mesel Sanatına diğer Örnekler:
“Fani Karac’oğlan fani,
Veren alır tatlı canı,
Yakışmazsa öldür beni,
Yeşil bağla ala karşı.
Karacaoğlan
Yukarıdaki dörtlükte “Veren alır tatlı canı.” sözü irsalı
mesel’dir.
“Allah’a sığın şahs-ı halimin
gazabından
Zira “yumuşak huylu atın çiftesi
pektir”
Bu dizelerde şair yumuşak huylu kişilerin kızdıklarında çok
tehlikeli olacağından söz etmiş, bu düşüncesini de bir atasözü ile
kuvvetlendirmiştir: Yumuşak huylu atın çiftesi pektir.
“Kirpikleri uzundur yârin hayâle
sığmaz
Eski meseldir âşık mızrak çuvala
sığmaz
Esnafa da biraz insaf gerektir
Bal tutan parmağın yalar
demişler”
Bu dörtlükte ise “Mızrak çuvala sığmaz.”, “Bal tutan
parmağını yalar.” atasözleri kullanılarak irsal-i mesel yapılmıştır.
Ey güzellik göğüne hurşid olan
yakma bizi
Yerde kalmaz çün bilirsin dûd-ı
âhı kimsenin
(Necâtî)
(dûd-ı âh : Ah dumanı
hûrşîd : Güneş)
(“Ey güzellik göğüne güneş olan sevgili, bizi yakma zirâ
bilirsin ki kimsenin âhı yerde kalmaz”. Burada “Kimsenin ahı yerde kalmaz.”
atasözünün bu dizelerde kullanılması irsal-i mesel sanatının oluşmasını
sağlamıştır. )
Test
1.Balık baştan kokar bunu bilmemek
*
2. İnsana sadakat yaraşır görse de ikrâh
*
3. Anlamı
güçlendirmek için, söze ayet ve hadislerden, büyük adamların sözlerinden,
tanınmış şair veya yazarların eserlerinden parçalar alma, alıntı yapma
sanatıdır.
Cevap anahtarı: 1.A, 2.C, 3.C, 4.A, 5. E,
Test
1.Balık baştan kokar bunu bilmemek
Seyrânî gâfilin ahmaklığından"
Çağır Karac'oğlan çağır
Taş düştüğü yerde ağır
Yukarıdaki dizelerde
görülen söz sanatı aşağıdakilerden hangisidir?
A) İrsal-i Mesel
B) Tenasüp
C) Tecahül-i Arif
D) Hüsn ü Talil
E) Mecaz-ı Mürsel
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah
Yukarıdaki beyitte
belirgin olarak görülen söz sanatı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tenasüp
B) Tecahül-i Arif
C) İrsal-i Mesel
D) Telmih
E) Tedric
Erişdi
cânib-i Hak’tan kulağına nâgâh
Nidayı
“Eşhedü en lâilâhe illallah”
Yukarıda açıklaması ve örneği
verilen söz sanatı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sehl-i Mümteni
B)
İktibas
C) İrsal-i Mesel
D)
Telmih
E)
Tedric
*
4.Yüzüğün taşı elmas
4.Yüzüğün taşı elmas
Ahım yerlerde kalmaz
Ne saklarsın a güzel
Mızrak çuvala sığmaz.
Yukarıdaki dizelerde
görülen söz sanatları aşağıdakilerden hangisidir?
A) İrsal-i Mesel – Kinaye
B) Kinaye – Mecaz-ı Mürsel
C) Teşbih – Tevriye
D) Telmih – İrsal-i Mesel
E) Teşhis - Teşbih
*
5. Çoktur âlemde başa gelenler
Nerde bilenler ile
bilmeyenler
Eskiden adettir,
dağdan gelenler
Bağda olanları
kovar demişler
Bu dizelerde şiir
içinde atasözüne yer verilmiştir.
Bu şekilde yapılan
söz sanatı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hüsn-i Ta'lil
B) Mübalağa
C) Tenasüp
D) İstiare
E) İrsal-i Mesel
===============
Kaynaklar:
https://incelemeler.wordpress.com/kuranda-tesbih-temsil/
http://www.edebiyatname.com/index.php/edebi-sanatlar
http://www.edebiyatfakultesi.com/edebi-sanatlar/irsal-i-mesel-atasozu-soyleme-sanati
http://www.edebiyatogretmeni.org/irsal-i-mesel-atasozu-soyleme/
http://www.cokbilgi.com/yazi/irsal-i-mesel-atasozu-kullanma-sanati/
Ek okuma
Mesel
“Mesel” kelimesi eş-benzer anlamındadır. Kendisinde garabet
bulunan bedi’ sözdür.
Bu garabet onu
dillere destan yapmış, beldelerde seyeran ettirmiştir.
Meselde temel umde olan garebet onun diğer sözlerden farklı
olması demektir. Bu özelliği sebebiyle, mesel dillere destan olur, ağızdan
ağıza, nesilden nesile yayılır gider. Sözgelimi Hz. Musa ile Firavunun
mücadelesi dillere destan olduğundan hemen her devirde kendilerine atıfta
bulunulmuştur.
Mesela 1980 sonrasında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi
seçmeli olmaktan çıkarılıp zorunlu derslerden kabul edilince, bundan
rahatsızlık duyan gazetecilerden biri şuyorumu yapar: “Bu,
Firavnun kucağında Musa’ların büyümesi demektir.”
Kendisinde garebet
olan her hayret verici hal, sıfat veya kıssa için “mesel” tabiri kullanılır.
Mesela, Hz. İsa’nın babasız yaratılışı ile ilgili olarak
“Şüphesiz Allah katında İsa’nın
meseli Adem’in meseli gibidir.”
denir. Burada söz
konusu olan her iki peygamberin hayret verici halleridir. Zira, Hz.Adem
anne-babasız olarak doğrudan topraktan yaratılmış, Hz. İsa ise, sadece anne ile
dünyaya gönderilmiştir.
Ra’d 35 ve Muhammed 15. ayetlerde “müttakilere
va’dolunan cennet’in meseli şöyledir…” denilmekte ve ardından cennetin
hayret verici tavsifi yapılmaktadır.
Kehf suresinde anlatılan iki kişinin hayret verici
maceraları ve Yasin suresinde anlatılan “Ashab-ı Karye”nin durumları, meselin
kıssalar için kullanımına birer misaldirler.
Mesel ve temsil,
aslında aynı kökten gelir. Her mesel, aynı zamanda bir temsildir. Ancak her
temsil mesel değildir. Temsil şöhret bulup yaygınlaşınca mesel
olur.
Temsilde olduğu gibi,
meselde de asıl teşbihtir.
Bir de edebiyatımızda kullanılan
“irsal-i mesel” san’atı vardır.
İrsal-i mesel, gerçekte bir
teşbihtir. Ancak bu teşbih çok yönlüdür.
İrsal-i mesel, vaktiyle
bir olay veya tecrübe münasebetiyle söylenmiş olup, “atalar sözü” diye dilden
dile dolaşan güzel sözlere denir. “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfler de yer” sözü böyle bir irsal-i meseldir.
Nice nimetlere mazhar insanların bu nimetlerin farkına
varmadıklarını ifade ederken, “ol mahiler ki derya
içredür, deryayı bilmezler” demek; yapılan iyiliğin asla
unutulmayacağını söylerken, “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır”
atasözünü hatırlatmak; hocalara hürmetten bahsederken, “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” vecizesini
söylemek, irsal-i mesele birer örnektir. Keza,
“Mangal kenarı kış gününün
lâlezarıdır.”
“Gök gürlerse az yağmur yağar.”
“Kurt dumanlı havayı sever.”
“Debbağ sevdiği deriyi yerden
yere vurur.”
ifadeleri de birer
irsal-i meseldir.
Namık Kemal’in şu
ifadeleri, güzel birer irsal-i meseldir:
“Hakir olduysa millet şanına
noksan gelir sanma.
Yere düşmekle cevher sakıt olmaz
kadr u kıymetten.
Muini zâlimin dünyada erbab-ı
denaettir
Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî
insafa hizmetten.”
Yani, şanlı milletimiz şu anda zor durumlarda olsa bile,
yere düşmüş bir cevher gibidir. Cevher yerde iken yine kıymetlidir. Zâlimlerin
şu dünyada
yardımcıları, alçak insanlardır. İnsafsız avcıya hizmet
etmekten zevk alan, ancak köpektir.
Ziya Paşa’nın
Bendleri de birer irsal-i mesel niteliğindedir. Mesela,
“İdrak-i meâlî bu küçük akla
gerekmez
Zira bu terazi o kadar sıkleti
çekmez.”
Yani, akıl terazisi her meseleyi tartamaz. Bazı meseleler
aklın idrak boyutunu aşar.
“Bed asla necabet mi verir
üniforma?
Zerdüz palan vursan eşek yine
eşektir.”
Yani, asaleti olmayan insanlara üniforma bir şeref
kazandırmaz. Merkebin palanı altından bile olsa, o yine merkeptir.
Son olarak Selahaddin Şimşeğin herbiri birer vecize olan
cümlelerinden bazılarına bakalım:
“Yanlış yazılacak seneleri
silmeye ihtiyarlığın silgisi yetmez. Hayat, ancak dosdoğru yaşamaya yetecek
kadardır.”
“Engel olunmayan kötülük engel
olunamaz olur! Ejderhalar doğduklarında yavruydular!”
“Düşmanın açık bıraktığı kapılar
onun istediği yere çıkar. Örümcekler kendi ağlarına takılmazlar.”
“Sonuçlar birikimlerin
çocuğudur. Boş bardağı hiçbir damla taşıramaz.”
Bu tarz meseller, kolay hatırda kalan birer vecize olarak
halkın dilinde yerleşir, günlük hayatta sıkça kullanılır. Bu zaviyeden Kur’ân’a
baktığımızda, çok çarpıcı ifadeler karşımıza çıkmaktadır. Veli Ulutürk’ün
ifadesiyle, “bazı ayetler gayet veciz, şümullü
manalara sahip ve halk tarafından kolayca söylenebildikleri için müslümanlar
arasında dilden dile dolaşarak ‘el-Meselü’s-Sair’ yani atasözü veya deyim
halini almıştır.” Bunlara “kamin
emsal”diyenler de olmuştur. Şimdi bunlardan bazılarına kısaca bakmaya
çalışalım:
1. “Kötü tuzak, ancak sahibinin başına geçer.” Fâtιr
Suresi ; Sure 35, Ayet 43
Kur’ân-ı Kerim, bu ifadeyi peygamberlere karşı kibirlenen,
hile ve tuzak hazırlayanlar için kullanmıştır. Bununla, “başkasına çukur kazan, içine kendi düşer” manası ifade
edilmektedir.
2. “Evlere kapılarından gelin.” 2/BAKARA-189
Hz. Peygambere ayın önce ince bir hilal olması, gittikçe
kalınlaşıp dolunay haline gelmesi ve ardından tekrar incelip ilk başlangıç
haline gelmesinin sebebini sorarlar. Bu münasebetle inen ayette şu cevap
verilir:
“Sana hilalin durumlarından
soruyorlar. De ki; Onlar insanların muameleleri ve hac için vakit ölçüleridir.
Bununla beraber iyilik evlere arkalarından gelmeniz değildir. Lakin iyilik,
haramlardan sakınanın iyiliğidir. Evlere kapılarından gelin…”
Ayet, bir cihetle mesel manası taşımaktadır. Yani, “bu
halinizle siz kapıyı bırakıp eve arkadan gelene benziyorsunuz. Meselelerinizi
tersinden yapmak bir iyilik değildir. İyilik takvadadır” mesajı verilmektedir.
Zira, Hamdi Yazır’ın da dikkat çektiğ gibi, Rasulullah’a astronomi sorusu
sormak, İlahi hikmet ve hükümleri beyan ve tebliğ için, gönderilmiş bulunan
peygamberi -haşa- bir gökbilimci ve Kur’ânı bir astronomi kitabı yerine koymak
ve fen bilimlerinin maksatlarıyla nübüvvet ilminin gereklerini ayıramamak, işe
tersinden başlamak demektir. Dolayısıyla “siz böyle yapmayın, evlere kapılarından gelin! İşlere doğru yol
ile, layıkı vechile girişin, aksilik etmeyin. Bir sual sorarken de halinizi
bilin, melayani ile uğraşmayın!” mesajı verilmiştir.
3. “Allah bir adamın içinde iki kalp yaratmamıştır.”
Ahzâb Suresi ; Sure 33, Ayet 4
Ayet, Hz. Peygamberin azatlı kölesi Zeyd b. Harise
münasebetiyle veya zıhar olayına bir cevap niteliğinde gelmiş olmakla
beraber, aynı zamanda bir irsal-imesel özelliği de taşımaktadır. Şöyle ki:
Zeyd b. Harise, Hz. Peygamberin azatlı kölesidir. Hz. Peygamber,
peygamberlik şefkatiyle O’na “oğlum” diye hitap etmekte ve sahabiler de Hz.
Zeyd’i Peygamberin oğlu olarak çağırmaktadır. Hz. Peyamber, Zeyd’i Zeyneb’le
evlendirir. Zeyd, Zeyneb’le imtizaç edemeyince onu boşar. Hz. Peyamber,
Zeyneb’le evlenince bazıları oğlunun boşadığı hanımla evlendi” şeklinde yaygara
yapacak olurlar. Bu münasebetle inen ayetlerde “Allah
bir adamın içinde iki kalp yaratmamıştır” ifadesi de yer alır. Yani, “Bir insan için iki kalp olmadığı gibi, bir çocuk için iki
baba olamaz.”
Zıhara cevap niteliğinde olmasına gelince: Zıhar, bir adamın
hanımını annesine benzetmesidir. Zıharda “Anam bana nasıl haramsa, sen de bana
öyle haramsın” telakkisi söz konusudur. Araplarda yaygın olan bu adetin
düzeltilmesi sadedinde “Allah bir adamın içinde iki kalp yaratmamıştır. Ve
kendilerinizden zıhar yaptığınız zevcelerinizi analarınız kılmamıştır.
Evlatlıklarınızı da oğullarınız kılmamıştır.” ayeti hükmü beyan edilmiştir.
Yani, “bir adam için iki kalp olmadığı
gibi, zıharda bulunduğu kadın da annesi olamaz.”
“Allah bir adamın
içinde iki kalp yaratmamıştır” ifadesi, Kur’ân’ın evrensellik özelliğinden
hareketle bir irsal-i mesel olarak da yorumlanabilir. Mesela bu ifade,
“iman ile inkar bir gönülde birleşmez” manasını te’kiden kullanılabilir. Zira,
bir kalpte birbirine mugayir iki inanç bir arada bulunamaz.
Bursevi’nin yorumuyla: “Kalp sadece muhabbet için
yaratılmıştır. Kalp bir olduğuna göre muhabbet de birdir. Dolayısıyla kalb,
gerçek mahbub olan Allah’tan başkasının muhabbetine elverişli değildir. Kalıp
ve kalbiyle dünya ile meşgul birisi, ahiret sevgisi, Allah sevgisi iddiasında
bulunsa davasında yalancıdır.”
Kur’ân-ı Kerim ayetlerinde irsal-i mesel olarak
değerlendirebileceğimiz daha nice ayetler vardır. Nümune olarak bir kısmına
dikkat çekmek istiyoruz:
-“İyiliğin karşılığı ancak iyiliktir.” 55.
Rahman Suresi, 60. Âyet
-“Her bilenin fevkinde bir bilen vardır.” 12/YUSUF-76
-“Kötülüğün karşılığı misli bir kötülüktür.” şura
suresi 40
-“Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe
ulaşamazsınız.” 3/âli̇ i̇mrân-92
-“Kim bir kötülük işlerse onun karşılığını görür.” ali
imran suresi 92
-“Hoşlanmadığınız bir şey hakkınızda hayırlı olabilir.”
BAKARA-216
-“Nice az topluluklar, çok topluluklara Allah’ın izniyle
galip gelmiştir.” 2/Bakara-249
-“Allah hiçbir nefse kaldıramıyacağı şeyi yüklemez.”
Bakara Sûresi 286
-“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” 39/ZUMER-9
-“Herkes kendi haline göre hareket eder.” 17/İSRÂ-84
-“Her hizip kendilerindekine güvenmektedir.” 30/RÛM-32
Mesel kelmesinin çoğulu “emsal”dir. Kur’ân’ın her tarafında
saçılmış inciler misali bulunan emsal, onun i’cazının esrarından bir sırdır.
Emsal, birerfikir hazinesi ve o fikirlerin neşir vesilelerindendir. Avamdan
olan kimselerin bile kolayca hatırında kaldığından, emsal için “hikmet-i avam” ve “felsefe-i umum”
denilmiştir.
...
Şadi Eren, Kur’an’da teşbih ve temsiller,
https://incelemeler.wordpress.com/kuranda-tesbih-temsil/
