Edebî Sanatlar

Anlama
Dayalı Söz Sanatı
Nida (Seslenme)
Nida’nın Sözcük
anlamı : Çağırma, bağırma, seslenme.
Terim olarak Nida
seslenme, hitap etme sanatı. Şiirde belli bir coşku, heyecan, şaşkınlık, acı,
öfke... belirtmek için genellikle "hey, ey, ya..." gibi seslenme
ünlemlerini kullanmak nida sanatıdır. Başka deyişle nida, şiddetli duyguları, heyecanları coşkun bir seslenişle
anlatmadır. Daha çok ay, ey, hay, ah ünlemleriyle yapılır. Şairin çok
duygulanması ve heyecanlanması sonucunu doğuran olayları ve varlıkları gözönüne
getirip “ey, hey” gibi ünlemlerle onlara seslenmesidir.
Ünlem bildiren sözcük
olmadan da nida sanatı yapılabilir.
Başka bir tanım:
Yoğun duygu ve
heyecanların sonucu, türlü ünlemler kullanılarak kişilere ya da kişileştirilen
olaylara, varlıklara, kavramlara seslenmeye “nida” denir.
Nida, kimi zaman,
teşhis, tekrir sanatlarıyla birlikte görülebilir.
“Hitabın amacı terbiye
edici, ikaz edici, nasihat verici, onore edici, destekleyici vb. unsurları
okuyan veya dinleyen üzerinde uyandırmadır.”
Nida Sanatına Örnekler:
“Dur yolcu! Bilmeden gelip
bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı
yerdir”
Necmettin Halil Onan
Bu dizede sanatçı “Dur yolcu” sözleri ile insanlara
seslenmekte, onlardan üstünde yaşadıkları topraklara farklı bir gözle bakmasını
istemektedir.
“İnanın bana ey insanlar
dizelerinde şair, nida sanatı ile topluma, insanlara olan
sitemini anlatmaktadır.
Dün kahkahalar yükseliyorken
evinizden
Bendim geçen ey sevgili sandalla
denizden
Gönlümle uzaklarda bütün bir
gece sizden
Bendim geçen ey sevgili sandalla
denizden
Yahya Kemâl Beyatlı
Ey köhne Bizans, ey koca
fertut-i musahhir,
Ey bin kocadan arta kalan bive-i
bâkir.
Tevfik Fikret
Çatma kurban olayım ey nazlı
hilal!
Ey, ömrün en güzel türküsü
aldanış!
Aldan, gelmiş olsa bile ümitsiz
kış
Ahmet Muhip Dıranas
Ey şimdi köyünden pek çok
uzakta,
Ey şimdi bir yığın kara toprakta
Uyanmaz uykuya dalan yiğitler!
Şehitlik şanını alan yiğitler!
Enis Behiç Koryürek
Git evladım, yıllarca ben
oğulsuz kalayım
Şu yaralı bağrıma kara taşlar
salayım!
Haydi oğlum, haydi git
Ya gazi ol, ya şehit!…
Mehmet Emin Yurdakul
Eyvâh !... Beş on kâfirin
îmânına kandık
Bir uykuya daldık ki cehennemde
uyandık!
Mehmet Akif Ersoy
Merhaba, duvarıma
vuran ışık! Kaşığımdaki çorba, merhaba!
Merhaba, uğuldayan orman!
Test
1.Yek nazrada kıldın ey yüzü gül!
Yukarıdaki dizede
aşağıdaki söz sanatlarından hangi ikisine yer verilmiştir?
A) Teşbih - cinas
B) istiare - benzetme
C) Cinas - nida
D) Mübalağ - teşbih
E) Teşbih-i beliğ - nida
*
2. Senden bilirim yok bana bir fayda
ey gül!
Bu dizede aşağıdaki
söz sanatlarından hangilerine yer verilmiştir?
A) Nida - açık
istiare
B) Tevriye - nida
C) Cinas -
teşbih
D) Kinaye - tevriye
E) Teşbih-i beliğ - cinas
Cevap anahtarı: 1.E,2. A,
================
Kaynaklar:
http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=928
http://www.derszamani.net/nida-seslenme-sanati-nedir-ornekleri.html
http://www.edebiyatogretmeni.info/nida-sanati.htm
http://www.cokbilgi.com/yazi/nida-seslenme-sanati-edebi-sanatlar/
http://www.edebiyatogretmeni.org/nida-seslenme/
https://tr.wikipedia.org/wiki/Nida_(sanat)
Ek okuma
Risale-i
Nur Eserlerinde Hitap (nida) Sanatı
The art of Addressing in the
Works of Risale-i Nur
Sebahattin YAŞAR
1- Çalışmanın Çerçevesi ve Amacı
Bu çalışmamızda, Risale-i Nur eserlerindeki hitap
çeşitliliği dikkatlere sunulmaktadır. Hitap, nida anlamıyla sesleniş; yazılı
metinlerde kendini bulan, kısa, bir cümlecik halindeki muhatabı konuya çağırma,
dinleyiciyi uyarma şeklindeki ifade biçimidir.
Risalelerdeki hitabet sanatı ayrı bir değerlendirme
konusudur.
Bir Kur’an tefsiri olarak Risale-i Nur eserlerinin
hitaptaki çeşitliliği ve renkliliği, beslendiği kaynak olan Kur’an-ı Kerim’den
süzülmüştür. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’deki bazı belagat unsurları Risale-i
Nur’da kendini göstermektedir.
Kur’an’daki insanlara seslenişlerin derin incelikler
içermesi, bu hususiyetin Risale-i Nur’da da yer alması, bizi konuyu incelemeye
iten sebeplerden birisidir.
Seslenişteki incelik, seslenilen kişiyi etkileyen bir
faktördür. Söylenecek söze, anlatılacak konuyu kişinin kendisini açabilmesini
netice verecektir. Kendisine böyle bir seslenişe muhatap olan insan, psikolojik,
sosyolojik ve eğitim unsurları açısından bu seslenişin tesirinde kalacaktır.
Risale-i Nur eserlerinde hem hitapta hem de hitabette
oldukça sağlam bir yapı kendini göstermektedir. Bunu ehl-i dikkat nazarlarına
sunmak çalışmanın amacı içerisindedir.
Hitabın amacı ise, terbiye edici, ikaz edici, nasihat
verici, onore edici, destekleyici vb. unsurları okuyan veya dinleyen üzerinde
uyandırmadır.
Risale-i Nur eserlerinde, belagatın bir lazımı olarak,
“mukteza-i hale mutabık hareket” içerisinde, hitabın da neleri içermesi
gerektiği üzerinde durulmuştur. Bir sözü, “Kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne
içinde söylemiş? Ne için söylemiş? Söylediği sözü gibi dikkat etmek, belagat
nokta-i nazarından lazımdır, belki elzemdir.”1
2- Hitabın/Hitabetin Manası Üzerine
İslam Ansiklopedisi’nde hitabın tanımı, Allah’ın insanı
muhatap alan sözü anlamındadır. Tasavvufta Allah’ın insanlara yönelik sözü,
yani hitab-ı ilahi olarak tanımlanmaktadır. İnsan ilk defa ruhlar aleminde iken
Allah’ın hitabına mazhar olmuştur. Bu sırada Allah insanlara, “Ben sizin
Rabbiniz değil miyim?” diye hitap etmiş, onlar da, “Evet, sen bizim
Rabbimizsin” diye cevap vermişlerdir. (el-A’râf 7/172; Tirmizi, “Tefsir, 8).”
Tasavvufta insanın gönlüne gelen hitaplara “havatır” denilmiştir. Bu hitaplar
ilahî, melekî, nefsî, ve şeytânî olabilir.2
Hitap, fıkıh terimi olarak da, “Allah Teala’nın
mükelleflerin fiilleriyle ilgili olan sözleri anlamındadır.
Hitabet ise, “etkili ve güzel konuşma sanatı” olarak
tanımlanmaktadır. Arapça aslı hatabe olan kelime “hutbe okuma, güzel söz
söyleme, vaaz ve nasihat etme” gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak ise,
“Bir topluluğa, bir maksadı anlatmak, bir fikri açıklamak, öğüt vermek, bir
görüşü benimsetmek, bir eyleme teşvik etmek gibi amaçlarla yapılan güçlü ve
etkileyici konuşma veya güzel konuşma sanatı” manasında kullanılır.3
Hitabete baktığımızda peygamberimizin Veda Hutbesi, Said
Nursi’de de Hutbe-i Şamiye hemen akla gelen örneklerdir.
Bir eser açısından hitaba baktığımızda ise, eser içerisinde
geçen kişi ya da kişilere olan hitaplar, eserin dikkate alınmasında,
incelenmesinde ve içeriğin benimsenmesinde önem arz etmektedir.
Amaç olarak hitabet, topluluk karşısında hiç telaşa
düşmeden, aşırı bir heyecana kapılmadan, inandırıcı bir tavırla serbest
konuşabilme seviyesine ulaştırır ve başkalarının fikirlerine nasıl hürmet
edeceğini de gösterir.4
Hitabetin bazı çeşitleri bulunmaktadır. Bunlar; askerî,
siyasî, hukukî, dinî vb. Dolayısıyla hitabet halka bilgi vermek, öğüt vermek,
şevk, neşe vermek, bir konuyu paylaşmak, duygulandırmak, heyecanlandırmak gibi
amaçlar için kullanılabilir.
3- Kur’an-ı Kerim’de Hitap
Bütün kemalatta olduğu gibi, hitap ve hitabette de beşere
bu sanatın inceliklerini Kur’an-ı Kerim öğretmiştir.
İnsanlara ulaşmanın, onlarla bir mesele üzerinde
konuşmanın, onlara seslenmenin nasıl yapılacağı, nelere dikkat edileceği,
insanların içinde oldukları şartlara uygun seslenişlerin nasıl olması
gerektiğini önce Kur’an örneklendirmiştir.
Yüce Allah’ın insana/insan topluluklarına Kur’an’da
nidası, bu sanatın en ince sırlarına ulaşmaya birer uygulama örneğidir.
İnanan/inanmayan, havas/avam, kadın/erkek, çocuk/yaşlı vb.’lerine yönelik
oldukça incelik taşıyan hitap örnekleri, Kur’an’ın bu alanda da mu’cizeliğini
ehl-i dikkate sunmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’in hitap (sesleniş) olarak nasıl bir
mu’cizelik taşıdığını Risale-i Nur eserlerinden öğrenmekteyiz.
“Tenezzülat-ı İlahiyyeti ile ukulil beşer” denilen,
beşerin akıllarına ve fehimlerine göre konuşmak, bir tenezzül-ü İlahidir. Evet,
bütün ziruh mahlukatını konuşturan ve konuşmalarını bilen, elbette kendisi dahi
o konuşmalara konuşmasıyla müdahale etmesi, Rububiyetin muktezasıdır.5
“Kur’an’ın üslupları ve şivesi altında bir insanın
timsali görünür” diye mugalata yapanlara karşı, Bediüzzaman şu cevabı veriyor:
“Kur’an’da bahsedilen adi işler ve hakir şeyler,
insanların arasında yapılan muhavere ve konuşmalar gibidir.”
“Söylenilen bir kelam, bir cihetten mütekellime bakarsa,
birkaç cihetten muhatabına bakar. Çünkü muhatabın ahvalini nazara almak
lazımdır ki, söylenilen söz o ahvalin iktizası üzerine söylensin. Kur’an’ın
muhatabı beşerdir. Kur’an’ın maksadı da tefhimdir, yani beşerin bilmediği
şeyleri beşere bildirmektir. Buna binaendir ki, belagatın iktizası üzerine
Kur’an, beşerin hissiyatıyla memzuç olan üsluplarını giyer ve şivesiyle söyler
ki, beşerin fehmi söylenilen sözden, tevahhuş edip ürkmesin.”
“Evet, yüksek bir insan, bir çocukla konuştuğu zaman
çocukların şivesiyle konuşursa, çocuğun zihnini okşamış olur. Çocuğun fehmi
onun çat pat söylediği sözler ile ünsiyet peyda eder; söylediklerini dinler ve
anlar. Aksi halde, o insan ile o çocuk arasında bir malumat alışverişi olamaz.
Allah ile beşer arasındaki ahz ve ita’lar da böyledir. Eğer Cenab-ı Hak beşere
i’ta edeceği malumatı beşerin terazisiyle tartıp vermezse, beşer, katiyen ne
bakar ve ne de alır. Çünkü beşer ancak alışmış olduğu terazinin dilinden anlar,
bu fenni terazilerin dilinden anlamaz.”
“Bir çocukla konuşup söz anlatmak, bir feylesofla
konuşmaktan aşağı değildir.”
Kur’an’ı inzal etmekten maksad, cumhur-u nası irşad
etmektir. Cumhur ise avamdır. Avam-ı nas, çıplak olan hakaiki göremez; ülfet
peyda etmedikleri akliyat-ı mahzayı ve mücerredatı fehimleri alamaz. Bunun için
Cenab-ı Hak, lütuf ve ihsanıyla, hakikatleri onların ülfet ettikleri bir libas
ile, bir şive ile göstermiştir ki, tevahhuş edip ürkmesinler.”6
“Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyanın ifadesinde çok şefkat ve
merhamet var. Çünkü, muhataplarının ekserisi, cumhur-u avamdır. Onların
zihinleri basittir. Nazarları dahi dakik şeyleri görmediğinden, onların
besatet-i efkarını okşamak için, tekrar ile semavat ve arzın yüzlerine yazılan
ayetleri tekrar ediyor. O büyük harfleri kolaylıkla okutturuyor.”7
Kur’an-ı Kerim’deki Hitapların Muhatap ve İçerik
Açısından Ne Faydası Vardır?
Kur’an-ı Kerim’deki bu seslenişlerin muhatap açısından ve
muhataba ulaştırılacak içerik açısından pek çok faydası vardır. Konuyla ilgili
Kur’an-ı Kerim’in mu’cizeliğini nazarlarımıza sunan Risale-i Nur, konuya şöyle
izah getirmektedir:
“Yine Kur’an’da kesretle zikredilen "ya eyyühe"
ile edilen hitap ve nida, üç vecihle ve üç edatla te’kid edilmiştir. Birisi,
ikazı ifade eden ve ikaz için kullanılan "ya" harfidir. İkincisi,
alametleri aramakla bir şeyi bulmak için kullanılan "ey" kelimesidir
ki, Türkçe’de "hangi" kelimesiyle tercüme edilir. Üçüncüsü, gafletten
ayıltmak için kullanılan "he" harfidir. Bu te’kidlerden anlaşılır ki,
burada şu tarz ile yapılan nida ve hitap, çok faidelere ve nüktelere
işarettir.”8
Birincisi, insanlara ibadetlerin teklifinden hasıl olan
meşakkatin, hitap-ı İlahiye mazhariyetten neş’et eden zevk ve lezzete tahfif
edilmesidir.
İkincisi, insanın gaibane olan aşağı mertebesinden,
huzurun yüksek makamına çıkması, ancak ibadet vasıtasıyla olduğuna işarettir.
Üçüncüsü, muhatabın üç cihetten ibadete mükellef olduğuna
işarettir: Kalbiyle teslim ve inkıyada, aklıyla iman ve Tevhide, kalıbıyla amel
ve ibadete mükelleftir.
Dördüncüsü, Muhatabın mü’min, kafir, münafık olmak üzere
üç kısma ayrılmış olduğuna işarettir.
Beşincisi, insanlara yüksek, orta, avam tabakalarına
hitaben şamil olduğuna işarettir.
Altıncısı, insanlar arasında yapılan nida ve hitaplarda
adet edinmiş olan şeylere işarettir ki, insan evvela gördüğü adamı çağırır ve
durdurur, sonra kim olduğunu anlamak için alametlerine dikkat eder, sonra
maksadını anlatır.
Kur’an-ı Kerim hitap ettiği insanları öncelikle üç
sınıfta ele almaktadır. Bunlar; “Birincisi müttaki mü’minler, ikincisi inatçı
kafirler, üçüncüsü iki yüzlü münafıklar"9dır.
“Aralarında taksimat ve teşkilat yaptı ve her bir kısmın
sıfatını ve akibetini beyan etti; sonra ‘Ey insanlar ibadet ediniz’.(Bakara
Suresi, 21.) ayetiyle her üç kısma tevcih-i hitap ederek onları ibadete emir ve
davet etti.”
“Yani evvelki ayetlerde insanların taksimatı, ahval ve
sıfatı zikredildikten sonra, makamın iktizasıyla, bu ayet onları takip
etmiştir.”
Kur’an’daki hitapta, kişinin içinde bulunduğu şartlarla
birlikte düşünüldüğü ve kişinin taşıdığı psikolojinin de dikkate alındığı
anlaşılıyor. Yani gaib olan, hazır olmayan ancak kendisine bir seslenişi
okuyan, dinleyen kişi, nasıl bir halet-i ruhiye içerisinde bu hitaba yaklaşır
ve İlahi mesaj karşısında ne hisseder, "yapan bilir, bilen konuşur"
hakikati gereği, yüce Allah da o kulun içinde olduğu duyguyu dikkate alarak ona
ulaşmış olmaktadır.
“Vakta ki Kur’an-ı Kerim insanların her üç fırkasından da
bahsetti ve her bir fırkasının sıfatını, akibetini söyledi; samiin arzusu ve
makamın iktizası üzerine, Kur’an-ı Kerim, gaybtan hitaba intikal ederek, onlara
karşı şu hitapta bulundu.”
Böyle bir hitabın hikmeti ise, “Mesela, bir şahsın
iyiliğinden veya fenalığından bahsedilirken, gerek konuşanda, gerek dinleyende
ya tahsin veya tel’in için bir meyil uyanır. Sonra gitgide o meyil öyle bir
kesb-i şiddet eder ki, sahibini o şahsa götürüp şifahen konuşmaya kuvvetli bir
arzu uyandırır. Burada, samilerin o meyillerini tatmin etmekle, makamın
iktizası üzerine, Kur’an-ı Kerim onları samilerin huzuruna götürüp kendilerine
hitap ve tevcih-i kelam etmiştir. Bu ayette gaybdan hitap edilen iltifat ve
intikalde hususi bir nükte de vardır ki, ibadetle yapılan tekliften hasıl olan
meşakkat, hitab-ı İlahiden neş’et eden zevk ve lezzetle karşılanır ve insanlara
ağır gelmez. Ve keza, hitap suretiyle ibadeti teklif etmek, abd ile Halık
arasında vasıta olmadığına işarettir.10
Bir hitabın dinleyenin taşıdığı özelliklere göre,
(mü’min, kafir, münafık vb.) kaç farklı hususiyet kazandığı yine konuyla ilgili
örnekte oldukça veciz bir şekilde ortaya konmuştur:
“Ey insanlar! İbadet ediniz.” cümlesinde, emir ve hitap,
geçen her üç fırkayı teşkil eden mü’min, kafir ve münafıkların, mazi, hal ve
istikbalde vücuda gelmiş veya gelecek bütün efradını ihtiva eden tabakalara
hitaptır. Binaenaleyh, ‘u’budu’ vav’ının merciinde dahil olan kamil mü’minlere
göre, ‘u’budu’ ibadete devam ve sebat etmeyi emirdir. Orta derecedeki
mü’minlere nazaran ibadetin arttırılmasına emirdir. Kafirlere göre, ibadetin
şartı olan iman ve Tevhid ile ibadetin yapılmasına emirdir. Münafıklara nazaran,
ihlasa emirdir.”11
Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de "ya" ile yapılan
hitapta şu nüktelere işaret vardır:
"ya" ile nida edilen insanlar; gafil, gaib,
hazır, cahil, meşgul, dost, düşman gibi çok muhtelif tabakalara şamildir. Bu
muhtelif tabakalara göre "ya"nın ifadesi değişir. Mesela, gafile
karşı, tenbihi ifade eder; gaibe ihzarı, cahile tarifi, dosta teşviki, düşmana
tevbih ve takrii gibi, her tabakaya münasip bir ifadesi vardır. Sonra, makam-ı
kurbu iktiza ettiği halde, uzaklara mahsus olan "ya" edatının kullanılması
birkaç nükteye işarettir:
a- Teklif edilen emanet ve ibadetin pek büyük bir yük
olduğuna, derece-i ubudiyetin, mertebe-i Uluhiyetten pek uzak olduğuna,
mükelleflerin, zaman ve mekanca hitabın vakit ve mahallinden ırak bulunduğuna,
insanların derece-i gafletlerine işarettir.”12
Demek Kur’an-ı Kerim, hitap ve hitabet konusunda da
beşere yol göstermekte, insanlara ulaşırken onlara nasıl seslenmek gerektiğini,
muhatap olunan insanların algılama biçimlerini ve düzeylerini dikkate almak
gerektiği konusunda bir yol göstericilik yapmaktadır.
Ayrıca Kur’an-ı Kerim’deki hitaplarda aynı anlama gelen
kelimeler, anlatılan konuya göre farklı anlamda kullanılmaktadır. Kur’an-ı
Kerim’deki hitaplara baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliyoruz.
Ey âdemoğulları!, (A’raf, Suresi, 8. cüz;) Ey insanlar!,
(Nisa Suresi, 6. cüz.)
Ey ehl-i kitap, Ey Hıristiyan ve Yahudiler! (Al-i İmran
Suresi, 3. cüz.)
Kur’an-ı Kerim’deki hitap çeşitliliğine baktığımızda
oldukça farklı insan tabakalarına ve özellikleri çeşitli insanlara hitaplar
görmekteyiz. Bunlardan birkaç örnek verelim:
Ey insanlar, ey kitap ehli, ey iman edenler, ey takva
sahipleri, ey âdemoğulları, ey Meryem, ey Davut, ey peygamber, ey kafirler, ey
mü’minler, ey münafıklar, ey Müslümanlar, ey Hıristiyan ve Yahudiler, ey
İsrailoğulları, ey peygamber hanımları.
4- Hazret-i Peygamber’de Hitap
Kur’an’ın yaşayan modeli olan
Hazret-i Peygamber, Kur’an’a hitap ve hitabet yönüyle de ayine olmuştur.
Kur’an’ın üslubunu kendine rehber edinmiş, insanlara olan seslenişlerinde
(nida), en ince hususları dahi kendinde uygulamıştır.
O’nun bilhassa icra ettiği
hitap/hitabet örnekleri sair insanlara birer örnek niteliğindedir. Nitekim
İslam’ın tebliği esnasında, sohbetler ettiği arkadaşlarına olan seslenişleri ve
mektuplar yazdığı devlet başkanlarına olan hitapları iletişim kuralları
açısından da oldukça incelikler içermektedir.
Hazret-i Peygamber, “Tebliğ-i
risalette ve nası hakka davette o derece metanet ve sebat ve cesaret göstermiş
ki, büyük devletler ve büyük dinler, hatta kavim ve kabilesi ve amcası ona
şiddetli adavet ettikleri halde, zerre miktar bir eser-i tereddüt, bir telaş,
bir korkaklık göstermemesi ve tek başıyla bütün dünyaya meydan okuması ve başa
da çıkarması ve İslamiyet’i dünyanın başına geçirmesi ispat eder ki, tebliğ ve
davette dahi misli olmamış ve olamaz.13
Resul-i Ekrem’in Veda Hutbesi ve
pek çok konuşma örnekleri günümüze kadar gelebilmiştir. Buradan anlaşıldığına
göre İslam’ın ilk devirlerinde hitabete büyük önem verildiği anlaşılmaktadır.14
Hazret-i peygamberin hutbeleri;
putperestliği ve her türlü cahiliye inancını terk etmeye çağrı, bütün insanları
zulmetten nura çıkaracak olan İslam’a davet, İslam inançlarının güzelliği,
insanların dünya ve ahirette mutluluğa erişmelerinin yolları ve cihadın
fazileti gibi konuları ihtiva etmektedir.
Veda Haccı esnasında devesinin
üzerinde on binlerce insana hitaben yaptığı konuşma Allah’a iman, insan
haklarına saygı, özellikle kadın haklarının gözetilmesi, dini bağların
güçlendirilerek din kardeşliğinin korunması, insanların eşitliği, Kur’an ve
sünnete sarılmanın önemi gibi temel konuları içermektedir.15
Resulullah’ın vefatından sonra
yerine kimin geçeceği konusuyla ilgili tartışmalar esnasında Hz. Ebu Bekir’in
yaptığı konuşma İslam’da ilk siyasi hitabet örneği kabul edilmiştir.
Asr-ı Saadet ve Hulefa-i Raşidin
devri Arap hitabetinin altın çağı olup bu dönemin Hz. Peygamber’den sonraki en
büyük hatipleri başta Hz. Ali olmak üzere ilk dört halife, ordu komutanları ve
valilerdi.16
Hazret-i Muhammed (a.s.m)
hitabetin bütün inceliklerini icra etmiş; hem hitabet sanatını icra eden kişi
anlamında ve hem de hitabetin etkili olmasının gereklerinden olan dinleyici
faktörünün inceliklerini dikkate alma noktasında ve hem de sunulan metin
konusundaki örneklere bakıldığında tam bir hitabet önderi olarak karşımıza
çıkmaktadır.
O, hitap ederken ses tonu,
mimikleri, kendi psikolojisi ve muhatabın psikolojisi ile birlikte; kime, ne
zaman, nasıl ve ne için hitap ediyorum, sorularını dikkate alarak seslenişte
bulunmuştur.
Durum onu gösteriyor ki, davası büyük
olanın, tebliğinde de pek çok incelikler taşıması gerekecektir.
Risale-i Nur’da Hitap
1. Risale-i Nur’daki Hitap (nida) Sanatına Nasıl
Bakılmalıdır?
Risale-i Nur Külliyatı, kendine mahsus orijinal bir dokusu
bulunan bir Kur’an tefsiridir. Bu özelliği dolayısıyla Kur’an’ın pek çok
hususiyeti, Risale-i Nur’da da kendini göstermektedir.
Bu özelliklerden birisi, eserdeki insanların farklı millet
(Türk, Arap, Kürt…) farklı sosyal tabakalarına (havas, orta ve avam), farklı
yaş guruplarına (çocuk, genç ve yaşlı), farklı cinsiyet, (hanım, bay) farklı
inanç sahiplerine hitap etmesi (mü’min, kafir, münafık); eğitimli ile
eğitimsiz, köylü şehirli, öğrenci profesör gibi çok derin farklılıkları aşarak,
ortak noktalara temas etmesi ve onların üzerinde etkili olması ve bunu da aynı
eser içerisinde yapmasıdır. Bu özellik de incelenen eserin özel bir durumla
karşı karşıya olduğunu göstermektedir.
Bilhassa hitap ettiği kitlenin avam insanlar olması
hasebiyle müellifin; onların anlayışları, üslupları, şiveleri, algılama
düzeyleri neyi gerektiriyorsa onu dikkate alması ilginçtir. Bu tarzdan olarak,
önemli hakikatlerin hikayecikler tarzında zihne yaklaştırılması oldukça orijinaldir.
Yine önemli hakikatleri insanların tanıdıkları, bildikleri mefhumlarla
örneklendirmek, yani köyden, muhtardan, askerden, iğneden, kitaptan ya da
saraydan, güneşten, padişahtan, hakimden vb. örnekler vermek, konuyu mantıksal
temeline oturtmak maksadı taşımaktadır.
Ayrıca oluşturulan külliyatın her kademeden, her seviyeden,
her kültürden, her inançtan insanın anlayabileceği bir üslup içerisinde olması,
Kur’an-ı Kerim’in eser üzerindeki tasarrufunun bir belirtisi olsa gerektir.
Zaten eserlerdeki hitap (nida) sanatı, hitap ettiği insan
ya da insanların durumlarına göre gelişir. Malumdur ki, insanların algılama
düzeyleri, anlatılanları değerlendirmeleri farklı farklı olacaktır.
O zaman anlaşılıyor ki, bir hakikati, insanlara anlatmak,
ikna etmek pek çok hususun dikkate alınmasıyla alakalı bir durumdur.
Öncelikle o insanın o hakikate ihtiyaç hissetmesi, o
hakikatin aklına, mantığına hitap etmesi, o insanın o hakikati kabul edecek bir
temeli olması; bir de o hakikatin vasıtası olan anlatıcının ya da eserin bir
takım özellikler taşıması gerekmektedir. Yani eser pek çok noktadan incelikler
içerebilmelidir. Özellikle hitap tarzı ve şeklinde; muhatabı okşayan, onu
varlığı ile kabul eden, onu dışlamayan, onun fehmine uygun bir dil kullanan,
zihninde oluşabilecek konuyla ilgili soruları da cevaplandırabilen özellikler
okuyucuyu eseri okumaya iten faktörlerden bazılarıdır.
***
Risale-i Nur eserleri, her tabakadan insana hitap
etmektedir. Bu özelliği içerdiği için, hitap zenginliği ve çeşitliliği
gösterir.
Kur’an-ı Kerim’de, canlı cansız bütün varlıklara, dağlara,
taşlara, denizlere, göklere, hayvanlara, böceklere, bitkilere ve bütün
varlıkların "ahsen-i takvim" sureti olan insanlara ve insanların da
farklı tabakalarına seslenmeler söz konusudur.
Kur’an-ı Kerim’in bir tefsiri olarak Risale-i Nur’larda,
Kur’an’ın hitap ettiği bütün insanlara ve topluluklara hitap etme pozisyonu
bulunmaktadır. Risale-i Nur eserleri, Kur’an’ın bu asra bakan bir mu’cize-i
maneviyesi olması hasebiyle, hitap ve nida çeşitliliği ve zenginliği yönüyle
Kur’an’a ayine olmaktadır. Onun için Risale-i Nur eserlerinde, çeşitli
özelliklere sahip insanlara ayrı ayrı hitaplar bulunmasının yanında canlı,
cansız mahluklar için de özel nidalarla karşılaşmaktayız.
Risale-i Nur eserleri, Kur’an-ı Kerim’in bu mu’cizevî
hususiyetine, İşârâtü’l-İ’câz isimli eserinde işaret etmiş ve bu yönüyle de
Kur’an’ın mu’cizeliğini nazarlara sunmuştur.
Ayrıca, eserlerde görülen bir özellik de, muhataba
seslenişle birlikte ileride gelecek insanlara da seslenişin olmasıdır. Zaman
zaman yüzünü hazırdan çevirip, yüz sene sonra gelecek insanlara seslenişler
yapmak, onlara kendini eser olarak hazırlamak, Risale-i Nur’a has bir
özelliktir.
Yine Nur eserlerinin insanların taşıdıkları sıfatlara göre
nidalar içermesi ve o özel durum nasıl bir hitabı gerekli kılıyorsa, ona göre
bir yaklaşım geliştirmesi önemli bir özelliktir. Yani hastaya, sabırsız kişiye,
hapse düşmüşe, yanlış yola sapmışa, günaha giriftar olmuşa, arayış içerisinde
bulunanlara, şeytan tarafından kandırılmışlara, nefsine mağlup olmuşlara,
kafası karışmışlara, divane olmuşlara, hissine yenik düşmüş gençlere, üzerinde
oyunlar planlanan kadınlar taifesine, artık kabre yakınlaşmış ihtiyarlara vb.
pek çok özel durum içerisindeki insanlara uygun hitaplarda bulunarak, bu özel konumuyla
da, yine Kur’an’a ayine olmaktadır.
Risale-i Nur eserlerinin, birbirinden çok farklı yaş
guruplarıyla, eğitim ve kültür düzeyi farklılık gösteren kişilerin hepsine
birden hitap etmesi ve onları da hissesiz bırakmaması üzerinde durulması
gereken bir özelliktir. Yani buna ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim
düzeyi de denilebilir. Ancak yine özel bir durum ki, pek çok farklı alandan
profesörlerin iştah ve istifade ile Risale okumaları, yine Kur’an’ın bir talimi
ve Resul-i Ekrem’in (asm) bir öğretisi olduğunun alametidir.
Risale-i Nur’un kendine mahsus dil üslubu yanında bir de
insanlara hitap/nida bakımından farklıklar taşıması, insanlarla olan
ilişkilerde, konunun iletişim unsurları açısından da dikkate alınması
gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Neden Hitap Sanatı Kullanılmıştır?
Risale-i Nur’da hitaplar, hangi amaçlarda kullanılmıştır?
Risale-i Nurlardaki "Aziz, sıddık, mübarek, müstakim
kardeşlerim, medar-ı tesellilerim!" gibi birbirinden farklı, sena eden,
öven, iftihar eden hitaplar; müellifin talebelerine, iman kardeşlerine ne kadar
değer verdiğinin, onları ne kadar önemsendiğinin bir göstergesidir.
Hitaplardaki kullanılan özel kelimelerle “bu tavrı
sürdürmeye devam edin, istikametten ayrılmayın, size böyle olmak yakışır” gibi
bir mana da murat edilmektedir.
Hitapların bazılarında iman kardeşlerine ve daha özelde Nur
talebelerine bazı ikazlar, uyarılar yapılmaktadır.
Risale-i Nurlar iman hakikatlerinin dersleri olduğu için,
onları belli makamda bulunanlara taşımak için o makam sahiplerinin olumlu
özelliklerine hitapla vurgu yapılarak kendisine iletilen mesaja ve konuyu
duyarlılık göstermesi amaçlanmıştır.
Hitaplardaki nezaket, çeşitlilik, renklilik ve hassasiyet;
"insanları iman hakikatlerine nasıl davet edebilirim, onları imansızlık
cereyanından nasıl kurtarabilirim"in inceliklerinden başka bir şey
değildir.
Yani bir başka ifadeyle, peygamberler dinlerini anlatmak,
yaymak ve insanları Hakk’a davet konusunda nasıl incelik ve hassasiyet
göstermişlerse, peygamberlerin birer varisi olan alimler de aynı hassasiyeti
göstermişlerdir. Risale-i Nur eserlerini de son asrın peygamber varisi olarak
dikkate aldığımızda bu hitap çeşitliliği ve renkliliği daha da anlaşılır
olmaktadır.
2. Hitaplar Neden önemlidir?
Hitabın üç esası bulunmaktadır. Bunlar, hitabeden, hitap
edilen ve hitap konusudur. Bir hitabın muhatapta tesir uyandırabilmesi ve
konuyu ilgiliye taşıyabilmesi için, bu üç esasın kendisine mahsus kurallarını
dikkate alması gerekir.
Mesela, konuyu seslendiren sanatın inceliklerini ne kadar
dikkate alırsa alsın, eğer dinleyici faktörünün incelikleri dikkate
alınmamışsa, mesaj muhataba ulaşmaz veya eksik kalır.
Risale-i Nur eserlerinde bu üç esasın da incelikleri
oldukça titizlikle dikkate alınmıştır. Konular, her yaştan, her kültürden ve
her kademeden insanın istifade edebileceği bir incelik içerisinde ele
alınmıştır.
Buna risale diliyle “mukteza-i hale mutabık ifade tarzı” da
diyebiliriz. Hitapta da kişinin şartları, neyi gerekli kılıyorsa, o hususlar
dikkate alınmıştır. “Söylenilen bir kelam, bir cihetten mütekellime bakarsa,
birkaç cihetten muhatabına bakar. Çünkü muhatabın ahvalini nazara almak
lazımdır ki, söylenilen söz o ahvalin iktizası üzerine söylensin. Kur’an’ın
muhatabı beşerdir. Kur’an’ın maksadı da tefhimdir, yani beşerin bilmediği
şeyleri beşere bildirmektir. Buna binaendir ki, belagatın iktizası üzerine
Kur’an, beşerin hissiyatıyla memzuç olan üsluplarını giyer ve şivesiyle söyler
ki, beşerin fehmi söylenilen sözden, tevahhuş edip ürkmesin.”17
Risale-i Nur Kur’an’ın mu’cize-i maneviyesi olduğu için,
yukarıdaki Kur’an’ın ifade biçimi, olduğu gibi, risalede kendini
göstermektedir.
Hitaplar muhatabın içinde olduğu duruma göre faklı anlamlar
taşımaktadır. Mesela hitap gafile karşı tenbihi, gaibe karşı ihzarı; cahile
tarifi; dosta teşviki; düşmana tevbih ve takrii gibi her tabakaya münasip bir
ifadesi vardır. 18
Ayrıca malumat beşerin anlayacağı terazi ile tartıp
verilmezse, beşer katiyen ne bakar ve ne de alır. Çünkü beşer ancak alışmış
olduğu terazinin dilinden anlar.19
a. Hitabetin terbiye ediciliği
Hitap, kişiye has bir seslenişi ifade ettiği için, kişi
kendisine ait bir takım özellikleri hitap içerisinde görebilecektir. Kendisine
dokunan bir sesleniş hisseden muhatap, kendisiyle birisinin bu kadar yakından
ilgisine lakayt kalamayacaktır.
Bu, Yaratan ile kul arasındaki hitapta da kendini
göstermektedir. Yaratıcı kendisinin yarattığı mahluka seslenirken, haliyle onun
halini bilerek seslenecektir. Bu sesleniş de ister istemez kişiyi
etkileyecektir.
Hitabın içerisinde yanlış bir davranışın nasıl oluştuğu ve
nasıl giderilebileceğinin yolları gösterildiği için, insan kendisini bu
izahlara göre eğitebilmektedir.
Hitaptaki "ey sarsılmaz, sebatkar, fedakar, aziz,
kıymetli, hakikatli… kardeş!” gibi seslenişlerde, aslında olması gereken,
taşınması gereken davranışların neler olduğu hatırlatılmaktadır. Birkaç örneğe
baktığımızda, ortaya konan hitaplarda oraya konan çağrışımlar, kişiyi terbiye
edici bir faktör olarak görülmektedir.
“Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i imaniyede kuvvetli,
metin, ciddi, sarsılmaz, fedakar arkadaşlarım ve seyahat-i berzahiye ve
uhreviyede nurani yoldaşlarım!” (K.L., s. 198.)
“Aziz, sıddık, müdakkik, müstakim kardeşlerim! (T.H., s.
269,) Aziz, sıddık kardeşlerim ve hapis arkadaşlarım! (T.H., s. 505) Aziz,
sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede fedakar arkadaşlarım Sabri, Hafız
Ali, Hüsrev, Re’fet, Bekir, Lütfü, Rüştü Efendiler! (B.L., s. 163) Aziz, sıddık
ve ziyade müteharri ve müstefsir kardeşim Re’fet Bey!“ (B.L., s. 190.)
Hatta insanların hatalardan nasıl kurtulması gerektiğini de
yine hitaplarda bulabiliyoruz. Tabii yine muhatabı rahatsız etmeden, yapılması
gerekenleri sıralamak da ayrı bir üsluptur.
Bediüzzaman bir insanın, bir toplumun hatalarına dikkatleri
çekerken, önce onların olumlu özelliklerine vurgu yapıyor, sonra da söylemesi
gerekenleri, dikkate alınması gerekenleri ifade ediyor. Gelen hitap
örneklerinde de bu ifade biçiminin izlerini görmekteyiz.
Ey asırlardan beri Kur’an’ın bayraktarlığı vazifesiyle
cihanda en mukaddes ve muhterem bir mevkii muallayı ihraz etmiş olan ecdadın
evlat ve torunlar! Uyanın! (T.H., s. 140) Ey bu Cami-i Emevi’deki kardeşlerim
ve kırk-elli sene sonra alem-i İslam mescid-i kebirindeki dört yüz milyon ehl-i
iman olan ihvanımız! Necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur. (T.H., s. 85)
b. İkaz içermesi
Risale-i Nur’un bir diğer hususiyeti de kendisiyle muhatap
olanları ikaz etmesidir. İkaz, bir yanlışa düşülmemesi noktasında yapılmaması
gerekenlerin ilgiliye iletilmesi ve ondan konuyla ilgili adım atmasını
beklemektir. Hitaplardaki, “ahireti bırakıp fani dünyaya dönmez kardeşlerim” ve
“bir kısım ömrünü nursuz felsefi ve ecnebi fünununa sarf eden ihtiyar
kardeşlerim” ifadeleri yapılan davranışa karşı bir ikaz içermektedir. Bu durum
hitabedilen açısından tehlikeye işaret olarak algılanacaktır. Sonraki
bölümlerde ise muhatap için doğrusunu nasıl yapmak gerektiği ile ilgili
tespitler yer almaktadır.
Aziz, sıddık, sarsılmaz, telaş etmez, ahireti bırakıp fani
dünyaya dönmez kardeşlerim! (T.H., s. 517) İşte, ey nefsim gibi bedbahtlık
neticesinde bir kısım ömrünü nursuz felsefi ve ecnebi fünununa sarf eden
ihtiyar kardeşlerim! (T.H., s. 116) Ey alem-i İslam! Uyan, Kur’an’a sarıl.
(T.H., s. 140) Heyhat! Geliniz Ey Ehl-i İslam! (T.H., s. 548)
c. Onore etme
Risale-i Nurlar hitapla kişiye seslenirken, önce onların
mefahirlerinden, kahramanlıklarından, başarılarından bahsetmektedir. Böyle bir
yaklaşım tarzı, tam bir eğitim metodudur. Muhataba yoğun bir şekilde olumlu
yükleme yaptıktan sonra, ikazlar yapmak, yapılacak ikazın tesirini
arttıracaktır.
Bu üslup aynı zamanda, Kur’an’ın ruhuna da uygun bir
yaklaşım tarzıdır. Çünkü “Birisinin hatasıyla başkası mes’ul olmaz” kuralı
gereği, insanlar bir andaki hatalarıyla hata yapmadıkları anlarda mesul
değildirler. Dolayısıyla yapılan bir hatayı insanın hayatının bütününe teşmil
etmek zulüm olacaktır.
İşte insanlarla olan muamelelerde, o insanların olumlu
özelliğine vurgu yapmak ve bu yönüyle onlara seslenmek, onlara taşınmak istenen
mesajı almalarına zemin hazırlayacaktır.
Örneklere baktığımızda önce hak edilmiş övgünün izahını
görmekteyiz. Tabii böyle bir hitap tarzı muhataba şu mesajı vermektedir;
"Sen kahramansın, sen azizsin, sen yüksek ecdadın evladısın". Tabii
mana-i muhalifiyle, bu çizilen olumlu özelliklerin dışına çıkma mesajı da böyle
bir yaklaşımda söz konusudur.
Ey eski çağların cihangir Asya Ordularının kahraman
askerlerinin ahfadı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! (D.H..Ö., s. 57)
Ey bu dar-ı fanide medar-ı tesellilerim, bu diyar-ı
gurbette enislerim ve esrar-ı Kur’aniyede beni iştiyaklarıyla konuşturan zeki,
ferasetli, muhataplarım! (B.L., s. 167)
Ey Kur’an’a bin yıllık tarihinin şehadetiyle hadim olan ve
İslamiyet nurunun zemin yüzünde naşiri bulunan yüksek ecdadın evladı! (T.H., s.
140)
Ayrıca hitap açısından eserlerde itina ile üzerinde durulan
bir başka husus da, Risale-i Nurları okuyarak yetişen Nur talebelerine, iman
kardeşlerine, dostlarına ve aynı vatanda yaşadıkları vatandaşlarına dönük
oldukça çeşit ve renkli hitaplar kullanılmasıdır.
Hatta zaman zaman söylendiği kişiye has özel bir durumu
ifade eden, “Aziz mamo!, ya eyyühel hoto!, ey birader-i vicdan!” gibi
hitaplarla da karşılaşılmaktadır.
Onun için hitapları değerlendirirken, içindeki tanımlamanın
da aslında birer ders olduğunu dikkate almak gerekmektedir.
3. İnsandan insana hitap
Risale-i Nur eserlerinde, hitap açısından en dikkat çeken
özellik, genel bir ifade seçilmeyip, insanların taşıdığı şartlara uygun olan
hitapların seçilmesidir. Böylece kişinin kendisinin de bilgisi içinde olan bir
hitaba yaklaşması daha kolay olacaktır.
A- Müellifin kendi nefsine hitabı
Risale-i Nur’da hitap çeşitliliği içerisinde en dikkat
çeken sesleniş, müellifin kendi nefsine seslenişidir. Genelde eserlerde görülen
yaklaşım, müellifin bir okuyucu kitleyi kendisine hedef seçip onlara hitap etme
şeklindedir. Muhataplara nasihat etme tarzı eserde takip edilir.
Oysaki böyle bir hitap tarzı dinleyicide bir takım
olumsuzluklar içermektedir. Risale-i Nur’da müellif önce kendi nefsine
seslenmektedir. Başkalarına verilecek nasihatleri önce nefsinde uygulamaktadır.
Bundandır ki, herkesten ziyade kendi nefsini nasihata, ıslaha muhtaç
görmektedir. Hatta nasihat makamındaki insanların nasihatlerinin tesirli
olmamasının da altında, nefsini dışlayarak veya akla, mantığa uygun olmayan
teklifler yaparak nasihatte bulunmaları gösterilmiştir. Bu da, "nefsini
ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez" diyerek ifade edilmiştir.
Onun için Bediüzzaman talebelerine, Risale-i Nurları
muallimler gibi talebelere değil, kendilerini de talebeler gibi görüp,
nefislerine okumaları gerektiğini belirtmiştir. Hatta Bediüzzaman kendi nefsini
de o dersleri almaya muhtaç bir ders arkadaşı olarak kabul etmektedir.
Müellifin kendi nefsine olan hitaplardan birkaç örnek:
“İ’lem eyyühe’s-Said! (Mesnevi-i Nuriye), Bil ey nefsim!,
Ey nefis! Ey nefisperest nefsim! (24. Söz), Ey fahre meftun, şöhrete müptela,
medhe düşkün, hodbinlikte bîhemta, sersem nefsim! (18. Söz), Gel, ey nefsim!
(22. Söz)” gibi örnekler risalelerin bir çok yerinde bulunmaktadır.
B- İnsanların dini inançları bakımından hitaplar
Farklı inançlardaki insanların kendi inançları dikkate
alınarak hitapta bulunulması, realiteyi kabul ederek adım atma anlamında
oldukça isabetlidir. Yani bir insan gurubunu, farklı özellikleri dolayısıyla
yok farz ederek, onlara ulaşmak ve bazı hakaiki paylaşmak oldukça güçtür.
Nitekim Kur’an’da da kafirlere, şirk ehline onların kendilerine uygun hitaplar
dikkat çekmektedir.
Risalelerde ehl-i kitaba, mü’minlere, kafirlere ve
münafıklara hitaplar bulunmaktadır.
i. Ey ehl-i kitap!
Ehl-i kitaba yapılan hitap konularına bakıldığında, ya
birlikte hareket noktaları ya da Kur’an’a davet konusu dikkatleri çekmektedir.
Ey ehl-i kitap! (İ.İ, s. 52) Semavi dinleri dikkate alarak
yapılan hitaplarda Hıristiyanlara, Yahudilere ve Müslümanlara hitaplar kendini
göstermektedir. Bu hitapla, ehl-i kitapla birlikte değerlendirilmesi gereken
konular ele alınmaktadır. Mesela bunlardan biri:
“Ey ehl-i kitap! Geçmiş olan enbiya ve kitaplara iman
ettiğiniz gibi, Hazret-i Muhammed (a.s.m) ile Kur’an’a da iman ediniz!”20 şeklindedir. Böylece ehl-i kitap,
Hazret-i Peygamber ve Kur’an’ı tanımaya davet edilmektedir.
Zaten Kur’an, insanları üç kısma ayırarak her birisinin
özelliklerini ortaya koymuştur. Kur’an “birincisi müttaki mü’minler; ikincisi,
inatlı kâfirler; üçüncüsü, iki yüzlü münafıklar olmak üzere insanları üç kısma
ayırdı ve aralarında taksimat ve teşkilât yaptı. Ve herbir kısmın sıfâtını ve
akibetini beyan etti.” Tabii ki hitabını da bu tasnife göre yapmıştır.
ii. Mü’minlere hitap
Konuyla ilgili hitap örneklerine bakıldığında, Müslümanlara
yapılan hitaplarda, Müslümanların meseleleri, Müslümanlık bağının ne demek
olduğu, mü’minler kardeştir hitabının nasıl bir davranış modelini sunduğu gibi
pek çok ortak düşünülmesi gereken konular ele alınmaktadır.
“Ey ehl-i İslam! (Sün., s. 799 Ey Müslüman! (Sün., s. 76,
s. 85)
“Öyle ise, ey ihvan-ı müslimin!( Muh., s.7, 33) Ey
kardeşlerim ve ey halifeler! (B.L., s. 102) Ey ehl-i tarikat kardaşlarım!
(B.L., s. 102) Ey küre-i arzda bulunan gençler, hocalar, halifeler! (B.L., s.
104) Ey hocalar ve ehl-i kalb! (B.L., s. 104.)
iii. Kafirlere hitap
“Ey kafirler! (İ.İ., s. 133.)
Kafirlere yapılan hitaptaki konu içeriğine bakıldığında,
yapılan hitaplar, kafirlerin içinde oldukları çaresizlik hallerini gözler önüne
sermektedir.
“Ey kafirler! Semavat ve Arzın dışarısına çıkamazsınız;
dahilde ise, her nereye kaçacak olursanız olunuz, Allah ilim ve kudretiyle her
yerde hazır ve nazırdır.“
iv. Münafıklara hitap (mülhid, zındık)
İşârâtü’l-İ’câz’daki münafıklar bahsinde yapılan
hitaplarda, münafıklar için "Ey kafirler" hitabı kullanılmaktadır.
Aynı konu içerisinde kullanılan bir hitap da, "Ey kişi! (İ.İ., s. 88)
hitabıdır.
Ayrıca Risale-i Nurlarda konuyla ilgili olan mülhid (kendini
Müslüman sanan ama dinden çıkmış olan) ve zalimlere de hitaplar bulunmaktadır.
Aşağıda gelecek zındık ise, inanmadığını söylemeyip, Müslümanların içinde olup,
onlar gibi görünüp tahrip etmeye çalışanlardır.
Ey beni bu belaya sevk edip, bu hadiseyi icad eden mülhid
zalimler! (T.H., s. 225) Ey mülhidler! Ey zındıklar! (T.H., s. 607) İşte ey
Türkçülük dava eden mülhid zalimler! (T.H., s. 203.)
C- Farklı medeniyetlere/milletlere hitaplar
Risale-i Nurlarda kullanılan hitaplardan bazıları
milletlere, medeniyetlere seslenişi ifade etmektedir. Alem-i İslam’a, Avrupa’ya
veya ırk farklılığı bulunan milletlere hitaplarda dikkat çeken durum, hitap
ettiği milletin, toplumun iftihar vesilesi olan bir takım seciyeleri varsa,
hitabına onları da ilave yapmasıdır. Bir anlamda o millete seslenirken hem
onların haklarını teslim etmiş oluyor, hem de bu seciye ile yaşamaya devam edin
mesajı veriliyor.
Tabii İslam milletlerine yapılan hitaplarda iman kardeşliği
vurgusu ön planda tutulmaktadır. “Mü’minler ancak kardeştir. (Hucurat Suresi,
10)” Ayet-i Kerimesi buna işaret etmektedir.
a. Alem-i İslam’a hitap
İslam milletlerini bir bedenin uzuvları gibi düşünen
Bediüzzaman, onlara hitap ederken de, ortak meseleleri paylaşmak üzere
seslenişte bulunmuştur. Dolayısıyla konu alem-i İslam’ı ilgilendirdiğinde,
birlik beraberlik, kardeşlik, ittihat gibi konular ele alınmaktadır.
“Ey mücahidin-i İslam, ey ehl-i hal ve akd! (T.H., s. 125)
Ey alem-i İslam! Uyan, Kur’an’a sarıl. (T.H., s. 140) Heyhat! Geliniz ey ehl-i
İslam! (T.H., s. 548) Yaşasın İslam Kardeşliği ve Türk-Pakistan dostluğu!
(T.H., s. 622.)
b. Türklere/Kürtlere hitap
Asırlardır aynı vatanda et ve kemik gibi birlikte yaşamış
olan Türkler ile Kürtler hem aynı hitap içerisinde hem de ayrı olarak yer
almaktadır. Bu da ayrılmaz bir birlikteliğin ifadesi olsa gerektir. Özellikle
Münazarat isimli eserde konu, bizzat bu unsurlara dikkatleri çekmektedir.
Aynı zamanda tarih boyunca bu milletin ve evlatlarının
neler yaptığına ve İslam’a nasıl bayraktarlık ettiklerine de vurguda
bulunularak, geçmiş ecdadı hatırlatılarak onların kimler oldukları ve neler
yaptıkları hatıra getirilmektedir.
Tabii Bediüzzaman’da toptancı bir kabul veya red
bulunmamaktadır. Her unsurun içinde menfi, çirkin yapılar da olabileceği için,
bu unsurları da ayıklamış ve ihanet edenler anlamında onlara ayrı hitap
kullanmıştır.
“Ey Türk kardeş! (Mektubat, s. 312) Ey Türkler ve Kürtler!
(Mün., s. 57s. 89- T.H., s. 76) İşte ey Kürtler! (Mün., s. 33) Ey Kürtler!
(Mün., s. 43) ...Çirkin Türkler... (Mün., s. 5,7) Ey millet!” (D.H.Ö., s. 81)
Yine vatandaş tanımlaması içerisinde olan, ehl-i vatan
kimselere de özel seslenmeler görülmektedir. “Ey bu vatan gençleri! (Lem’alar,
s. 172) İşte ey ehl-i Kur’an olan şu vatanın evlatları! (Mektubat, s. 312.) Ey
asırlardan beri Kur’an’ın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve
muhterem bir mevki-i muallâyı ihraz etmiş olan ecdadın evlât ve torunları!”
(T.H, s. 86-88.)
c. Araplara hitap
Bediüzzaman’ın eserlerinde alem-i İslam’ın birlikteliği,
kardeşliği, ve ittihadının apayrı bir önemi vardır. Bunlar içerisinde de,
Hutbe-i Şamiye isimli eser, apayrı bir özellik içermektedir. Bu eserde, alem-i
İslam’ın hastalıklarını ve çözüm önerilerini ortaya koymaktadır.
Risale-i Nur’da tarihi süreç içerisinde önemli konumları
bulunan Araplara yapılan hitaplar, incelenmesi gereken bir konudur.
Hitaplarda, hitap edilen milletlerin yüksek seciyeleri
dikkatlere sunulmaktadır. İşte bu hitaplardan birkaç örnek:
“Hususan ey muazzam ve büyük ve tam intibaha gelmiş veya
gelecek olan Araplar! (Hut. Şam., s. 61) Ey bu Câmi-i Emevî’deki kardeşlerim ve
kırk-elli sene sonra Âlem-i İslâm mescid-i kebîrindeki dört yüz milyon ehl-i
iman olan ihvanımız!, Ey bu sözlerimi dinleyen bu Câmi-i Emevî’deki kardeşler
ve kırk-elli sene sonra Âlem-i İslâm câmiindeki ihvan-ı Müslimîn!, Ey bu
camideki kardeşlerim ve kırk-elli sene sonraki âlem-i İslâm mescid-i
kebîrindeki ihvanlarım!, Ey bu sözlerimi dinleyen bu Câmi-i Emevî’deki
kardeşler ve kırk-elli sene sonra âlem-i İslâm câmiindeki ihvan-ı Müslimîn!, Ve
Ey Kur’an’a bin yıllık tarihinin şehadetiyle hâdim olan ve İslâmiyet nurunun
zemin yüzünde nâşiri bulunan yüksek ecdadın evlâdı!, Ey aziz ve necib kavm-i
Arabın nurani azaları!” (T.H., s. 533.)
Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman
askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim! (T.H. s. 140)”
d. Avrupa’ya hitap
Bediüzzaman Avrupa’ya da toptancı bir yaklaşım içerisinde
değildir. Avrupa’yı ikiye ayırarak, bozulmuş, İsevilik din-i hakikisinden
uzaklaşmış Avrupa’ya seslenmekte ve Batılıları ikaz etmektedir.
Bu konu bir bütün halinde 17. Lem’a’da notalara
geçmektedir. 5., 6., 7., 8. Nota’da aşağıdaki hitaplarla bu Avrupa’ya
seslenilmiştir. Avrupa’nın bu çirkin yüzüne seslenirken, bu vatan gençlerini de
onları taklitten uzak durmaları noktasında ikaz etmektedir.
“Bil ey ikinci Avrupa!, Ey küfür ve küfranı dağıtıp
neşreden bedbaht ruh!, Ey beşerin nefs-i emmaresi!, Ey sefahet ve dalaletle
bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa!, Ey ikinci bozuk Avrupa!”gibi
hitaplar yapılmaktadır.
Hitaplar dikkatlere sunulurken, hitap edilen topluluğun
nasıl bir özelliğe sahip olduğunun izleri de görülmektedir. Hitapların
içerisinde geçen kelimelerden birkaç konuda bilgi almak mümkün olmaktadır.
Bunlardan birisi, "Bozuk Avrupa senin farkındayız. Sen küfür ve küfranı
yayıyorsun. Yapıyor olduğun tahribat gözden kaçıyor zannetme” mesajı
verilmektedir.
2. İnsanların sosyal tabakalarına ait hitaplar
Toplumun pek çok sosyal tabakası bulunduğundan onlara
seslenirken de, kendilerine has kabul edilen bir takım, sosyal rol açısından,
değerlendirmeler söz konusu olabilecektir.
a. Yüksek (havas tabakasına hitap)
İnsanlar sosyal tabakalardan oluşmaktadır. Özellikle
topluluk içerisinde belirlenmiş bir rolü bulunan insanlar, bu rollerinin
dikkate alınması noktasında hassasiyet gösterirler. Bir konunun havas
tabakasına sunulması avam tabakası ile paylaşılması gibi olmayacaktır. Her
tabaka insanının anladığı ve kullandığı bir dili vardır.
Risale-i Nur eserlerinde bu yönüyle de insanlar dikkate
alınmış ve böylece reislere, havas tabakasına dönük hitapta bulunulmuştur.
“Ey tabaka-i havas! (Mün., s. 125) Eyyühe’r-ruus
ve’r-ruesa! (Mün., s.104) Eyyühe’r-ruus ve’r-ruesa! (T.H., s. 77)
Eyyühe’l-eşraf!” (Mün., s. 132)
Risalelerde insanların farklı sosyal tabakalarına ait (orta
tabaka ve avam tabakalarına) yapılmış sohbetler bulunmaktadır.
Bunu şöyle görmekteyiz: “İrşadın tam ve nafi’ olmasının
birinci şartı, cemaatin istidadına göre olması lazımdır. Cemaat avamdır. Avam
ise hakaiki çıplak olarak göremez, ancak onlarca malum ve me’luf üslup ve
elbise altında görebilirler. Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim, yüksek hakaiki
müteşabihat denilen teşbihler, misaller, istiareler ile tasvir edip, cumhura,
yani avam-ı nasın fehimlerine yakınlaştırmıştır.”21
Risale-i Nur eserlerinde de, Kur’an’ın bu hususiyeti gibi,
önemli ve anlaşılması güç hakikatleri herkesin anlayabileceği hikayeciklerle,
benzetmelerle kolay anlaşılır bir hale getirmek yolu ihtiyar edilmiştir.
3. İnsanların taşıdıkları vasıflar açısından hitaplar
Risalelerde de, her tabakaya münasip hitaplar seçilmiştir.
Dolayısıyla tıpkı Kur’an’da olduğu gibi, farklı anlatım üslupları yer
almaktadır. Bunlardan en belirgin olanı, tahkiye (hikaye) ile anlatımdır.
Muhataplarına göre hitabın da kazandığı anlam
değişmektedir. Gafil insanlar için ayrı bir anlamı olur iken, cahile karşı,
dosta karşı, düşmana karşı ayrı ayrı anlamlar içerecektir.
4. İnsanların yaş guruplarına göre hitaplar
Risale-i Nur’da çok önemle üzerinde durulan konulardan biri
de, konuların insanların yaş guruplarına uygun olarak ele alınmasıdır. Yani
aynı konu içerisinde hem çocukların, hem gençlerin, hem de ihtiyarların
anlayabileceği unsurlar bulunmaktadır. Aynı eserin böyle farklı yaş guruplarına
hitap etmesi yine özel bir durumun habercisidir.
İnsanların yaş dönemleri değiştikçe, psikolojilerinin de
değiştiği dikkate alındığında, hem çocuklar, hem gençler ve hem de ihtiyarlar
açısından konunun ayrı ayrı ele alınması konunun önemini göstermektedir.
a. Çocuklara hitap
İnsanlar arasında ulaşılması en güç olan belki de çocuklardır.
Onlara ulaşılabilecek dil oldukça farklıdır. Konuyla ilgili ortaya konan
ifadeler orijinal bir iletişim tarzını gündeme getirmektedir. Bu konuya şöyle
açıklık kazandırılmaktadır. “Nasıl ki bir çocukla konuşan, kendisini
çocuklaştırır ve çocuklar gibi çat pat ederek konuşur ki, çocuk anlayabilsin.
Avam-ı nasın fehimlerine göre ifade edilen Kur’an-ı Kerim’in ince hakikatleri,
insanların fehimlerine göre Cenab-ı Hakk’ın hitabatında yaptığı bu tenezzülat-ı
İlahiye insanların zihinlerini hakaikten tenfir edip kaçırtmamak için İlahi bir
okşamadır. 22
Çocuklara ulaşma dili, onların kullandıkları kelimeler,
kavramlar etrafından gelişmektedir. Özellikle önemli konuların çocuklara nasıl
anlatılması gerektiği üzerinde durursak; öldükten sonraki hayatı çocuklara anlatırken
oldukça titizlik içerisinde kelimeler seçilmesi ve onların psikolojileri
dikkate alınarak konunun izah edilmesi dikkat çekicidir. Yani annesi, kardeşi
vefat etmiş bir çocuğa, bu konuyu izah etmek, ancak Allah’ın varlığının,
öldükten sonra tekrar bir dirilişin, Cennetin varlığının izahları ile mümkün
olacaktır. Risale-i Nurların, her yaştan insana, anlayacağı dil ile, imanı
önceleyen bir külliyat olması bu ihtiyacın bir sonucudur.
b. Gençlere hitap
Bediüzzaman, insan hayatı için çok önem arz eden bir dönem
olarak gençliğe, çok özel bir önem atfetmiş ve konuya müstakil bir eser
yazarak, "Gençlik Rehberi"ni telif etmiş ve insan hayatının bu çok
önemli dönemini yaşayan insanlara, bu eserle hitap etmiştir.
Bu eserden bazı hitap örnekleri vermek gerekirse; “Ey hapis
musibetine düşen biçareler!, (Gençlik Rehberi, s. 44) Ey hapis arkadaşlarım ve
Din Kardeşlerim!, (s. 48,) Aziz, Yeni, Kardeşlerim ve Eski Mahpuslar! (s. 51)
Ey bu vatan gençleri Frenkleri taklide çalışmayınız, Ey maddi ve manevi yaralı
olan genç kardeşlerim!” (B.L., s. 101)
c. İhtiyarlara hitap
İnsan ömrünün bir önemli dönemi de ihtiyarlık dönemidir. Bu
dönem hem yaşanan bir ömrün mahsulünün oluştuğu dönem olması hem de artık
dünyaya veda anlamı içeren bir dönem olması itibariyle önemlidir. Burada pek
çok olgu iç içe yaşanmaktadır. Onun için "çabuk incinebilen" bir
dönemin insanları olarak ihtiyarlar özel ilgiye muhtaçtırlar.
İşte Risale-i Nur eserleri içerisinde de "İhtiyarlar
Risalesi" onların dünyalarına özel bir donanımla seslenmektedir.
“Ey benim gibi ihtiyar kardeşler ve ihtiyare hemşireler!
(Lem’alar, 26. Lem’a, s. 285) Ey benim gibi dünya ile alakaları kesilmeye
başlayan ve dünya ile bağlanan ipleri kopmaya yüz tutam muhterem ihtiyar ve
ihtiyareler!, (Lem’alar, 26. Lem’a, s. 284) Evet, ey ihtiyar ve ihtiyareler!
(T.H., s. 170) Ey sinni kemale gelen muhterem ihtiyar kardeşler ve ihtiyare
hemşireler!, (Lem’alar, 26. Lem’a, s. 282) Ey hanesinde ihtiyar bir valide veya
pederi veya akrabasından veya iman kardeşlerinden bir amelmande veya aciz, alil
bir şahıs bulunan gafil! (Mektubat, 21. Mektup, s. 250)
5. İnsanların cinsiyetlerine göre hitaplar
a. Hanımlar
Hanımlar, Risale-i Nur içerisinde apayrı bir konumu olan
guruptur. Aile hayatının, toplum hayatının bu çok hassas ve nazik kalpli
taifesi için, "Hanımlar Rehberi" isimli çok özel seslenişler içeren
bir eser telif edilmiştir. Bu eser hitap unsurları açısından da oldukça dikkat
çekici ifadeler taşımaktadır. Eserde, hanımların birer şefkat kahramanı olarak
ilan edilmesi psikolojik olduğu kadar, başlı başına fıtri bir yaklaşım
tarzıdır.
Annenin çocuk eğitimindeki yerine de çok yoğun vurgular
yapan Bediüzzaman, adeta insanlığın gelişiminde ve niteliğinin artmasında
annelik müessesesine çok büyük işler düşmekte olduğunu belirtmektedir.
6. Risale-i Nur eserlerini tanıma derecelerine göre
insanlara hitaplar
a. Nur talebelerine hitaplar
Risale-i Nurların, bu kadar hitap çeşitliliği içerisinde
belki de en çok dikkat çeken Bediüzzaman’dan Nur talebelerine yapılmış
seslenişlerdir. Bu hitaplar talebe, kardeş, dost gibi nurlara yakınlığı bulunan
insanlara karşı yapılmıştır. Bu hitaplar ayrı bir çalışma alanıdır.
b. Muhataba hitap
Bediüzzaman’ın çokça dikkate sunduğu hitaplardan birisi de,
"muhataplarım!" hitabıdır. Eserlerde muhatapların durumlarına göre
ele alınan konularda da farklılık kendini göstermektedir.
Ey muhataplarım! (Mün., s. 89) Ey muhatap efendi! (Muh., s.
28) Ey muhatap olan insanlar! (İ.İ., s. 154) Ey bu dar-ı fanide medar-ı
tesellilerim, bu diyar-ı gurbette enislerim ve esrar-ı Kur’aniyede beni
iştiyaklarıyla konuşturan zeki, ferasetli, muhataplarım! (B.L., s. 167)
c. Gaibe hitap
Risale-i Nur’da ibretli bir hitap çeşidi de, henüz muhatap
olmamış ama ileride gelecek nesli oluşturacak insanlara yapılan hitaplardır.
Adeta gelecek olanların kendilerine bir seslenişin eserde bulunmasını murat
etmiş olan müellif, onların eserle olan yakınlığını sağlayabilmek ve
istifadelerinin fazla olmasını temin edebilmek noktasında bir zemin hazırlığı
içersindedir.
“Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş
ve sakitane Nur’un sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafi-i gaybi ile bizi temaşa eden
Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tahir’ler, Yusuf’lar, Ahmed’ler,
vesaireler!... sizlere hitap ediyorum! (Mün., s. 88) Ey bu Cami-i Emevi’deki
kardeşlerim gibi alem-i İslam’ın cami-i kebirinde olan kardeşlerim! (T.H., s.
80) Ey Cami-i Emevi’deki kardeşlerim ve yarım asır sonraki alem-i İslam
camiindeki ihvanlarım! (T.H., s. 82) Ey bu Cami-i Emevi’deki kardeşlerim ve
kırk-elli sene sonra alem-i İslam mescid-i kebirindeki dört yüz milyon ehl-i
iman olan ihvanımız! Necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur.(T.H., s. 85) Ey bu
sözlerimi dinleyen bu Cami-i Emevi’deki kardeşler ve kırk-elli sene sonra
alem-i İslam camiindeki ihvan-ı müslimin! (T.H., s. 86) Ey bu camideki
kardeşlerim ve kırk-elli sene sonraki alem-i İslam mescid-i kebirindeki
ihvanlarım! (T.H., s. 87)
d. Talebeye hitap
Risale-i Nur’da talebelik makamı deyince, şu tanımlamaya
yer verilir: “Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en
mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin.”23 Talebe, Risale-i Nur hizmetini en
birinci vazife bilir, hizmetteki sıkıntılara sabır ve tahammül gösterir ve
nurları kendi malıymış gibi sahip çıkar.
Talebelere yapılan hitaplar da belli bir amaç taşımaktadır.
Bunların birkaç tanesine değinmek gerekirse, talebelerinin
taşıdıkları güzel seciyelerle hizmete devam etmelerini sağlamak, kendisine
sorulmuş bulunan sorulara mektupla cevap verilebilmek ve olumsuz durumlara
müdahale ederek talebelerini titizlikle ikaz etmek ve olumlu seciyeler
vesilesiyle onları onore etmek amaçlanmıştır.
e. Kardeşe hitap
Kardeşlik ise, Risale-i Nur’da şöyle tanımlanmaktadır:
“Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakiki olarak Sözler’in neşrine ciddi
çalışmakla beraber, beş farz namazını eda etmek, yedi kebairi işlememektir.”24
Risale-i Nur’da belki de en fazla kullanılmış hitap kardeşe
hitaptır ve çok da çeşitlidir. Sadece kardeşe 460’ı aşkın, değişik şekillerde
hitapta bulunulmaktadır. Bu durum da iman kardeşliğinin ne kadar önemli bir
yerde olduğunu göstermektedir. Mümkün mertebe kardeşlerle olan münasebetlerde bu
seçkin hitaplardan kullanmak, kardeşane muhabbete katkı yapacak bir unsurdur.
Aynı hitapları almamak çabası içerisinde farklılığı olan,
Risale-i Nur eserlerindeki kardeş hitaplarından bazılarını paylaşalım:
“Aziz, sıddık kardeşlerim! (Hut. Şam., s. 13) Aziz, sıddık,
mübarek kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniye ve imaniyede ihlaslı ve kuvvetli ve
şanslı arkadaşlarım! (K. L., s. 7,) Aziz, sıddık ve fedakar ve vefakar
kardeşlerim! (K. L., s. 10) Aziz, mübarek, sıddık, sadık, ruhum, canım
kardeşlerim! (K.L., s. 22) Aziz, sıddık ve alicenab kardeşlerim! (K.L., s. 419
Aziz, sıddık, mübarek kardeşlerim, dünyada medar-ı tesellilerim ve berzah
yolunda nurani yoldaşlarım ve mahşerde inşaallah, şefaatçilerim! (K.L., s. 68)
Aziz, sıddık, mübarek, masum kardeşlerim! (K.L., s. 82) Aziz, sıddık, mübarek
kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniye ve imaniyede sebatkar, sarsılmaz, yılmaz
arkadaşlarım ve bu misafirhane-i dünyada şefkatkar ve fedakar ve vefadar
yoldaşlarım!( K.L., s. 102) Aziz, sıddık, sebatkar kardeşlerim ve hakiki varislerim!
(K.L., s. 103) Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede kuvvetli
arkadaşlarım! (K.L., s. 107) Aziz, sıddık, muktedir, müteyakkız kardeşlerim!
(K.L., s. 162) Ey demir gibi sarsılmaz kardeşlerim! (T.H., s. 513) Aziz,
sıddık, sarsılmaz, sıkıntıdan usanıp bizlerden çekilmez kardeşlerim! (T.H., s.
515) Aziz, sıddık kardeşlerim, bu medrese-i Yusufiyede ders arkadaşlarım!
(T.H., s. 516) Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede samimi ve
kuvvetli arkadaşlarım Sabri, Hüsrev, Ali, Re’fet, Bekir, Lütfü, Rüştü! (B.L.,
s. 170) Aziz, sıddık ve ziyade müteharri ve müstefsir kardeşim Re’fet Bey!
(B.L., s. 190) Muhterem, sevgili mübarek kardeşlerim! (E.L., s. 96) Çok Aziz,
Sıddık, Kahraman, Bahtiyar, Emirdağlı kardeşlerim! (E.L., s. 130) Aziz, Sıddık Kardeşlerim
ve Hakikat Yolunda Arkadaşlarım! (E.L., s. 134) Çok aziz, Çok Sıddık ve Sadık
Kardeşlerim ve Risale-i Nur Cihetinde Emin ve Halis Varislerim! (E.L., s. 137)
Aziz, sıddık kardeşlerim ve benim hakkımda bu gurbette samimi, akrabalarım
Osman, Mehmet, Hasan Efendiler! (E.L., s. 141) Aziz, sıddık kardeşlerim; ve
ebed ve hak yolunda hakikatli arkadaşlarım! (E.L., s. 148) Aziz, sıddık,
alicenab eski ve yeni kardeş Yeşil Salih! (E.L., s. 158) Aziz, sıddık,
bahtiyar, vefakar, fa’al, sebatkar kardeşlerim! (E.L., s. 163) Aziz, sıddık,
sarsılmaz, usanmaz, çekinmez, çekilmez kardeşlerim! (E.L., s.164) Ey Risale-i
Nur’un kıymetli talebeleri ve benden daha bahtiyar ve fedakar kardeşlerim!
(T.H., s. 254)
Aziz kardeşim, hamiyetli arkadaşım, gayretli talebem, sevgili
biraderzadem! (B.L., s. 136) İşte ey bu şimendiferdeki arkadaşlarım ve elli
sene sonra fenlere çalışan kardeşlerim! (Hut. Şam.) s. 72) Aziz, sıddık,
kardeşlerim ve varislerim! (E.L., s. 132) Gayretli kardeşlerim, hamiyetli
arkadaşlarım ve dünya denilen diyar-ı gurbette medar-ı tesellilerim! (T.H., s.
155)
Arapçada kardeş veya kardeşler olarak kullanılan ihvan
seslenişi de kardeşliği içine almaktadır: “Ey mazlum ihvan-ı vatan! (T.H.,
s.48) Sakın ey ihvan-ı vatan! (T.H., s. 48) Ey ebna-i vatan! (T.H., s. 48) Ey
hamiyetli ihvan-ı vatan! (D.H.Ö, s. 76) Ey hamiyetli ebna-yı vatan! (D.H.Ö., s.
80) Öyle ise, ey ihvan-ı müslimin! (Muh., s. 7)
f. Dosta hitap
Hitabın en mühim noktası, hitap edilen insanların içinde
oldukları şartlardır. Dostluk makamı da önemli bir makamdır. Ancak talebelik
makamı, kardeşlik makamı birbirinden farklıdır. Hatta seslenilen makama göre,
ele alınan konular da farklılık arz etmektedir. Yani dostluk makamında olan bir
kişi ile talebelik makamının gereklerini konuşmak sağlıklı olmayacaktır.
“Dostun hassası ve şartı budur ki, Kat’iyen, Sözler’e ve
envar-ı Kur’aniyeye dair olan hizmetimize ciddi taraftar olsun ve haksızlığa ve
bid’alara ve dalalete kalben taraftar olmasın, kendine de istifadeye çalışsın.”25
Ey ahiret dostlarım! (T.H., s. 242) Aziz dostum! (T.H., s.
188) Zeki dostum! (T.H., s. 188) Pek mübarek kalbi, ruhi, sırri dostum! (T.H.,
s. 559) Ey yoldaş-ı hüşyar! (K.L., s. 125) Ey yoldaş! (K.L., s. 128)
g. Arkadaşa hitap
Risale Nur’da, “Arkadaş” hitabı da oldukça yoğun şekilde
geçen ve ortak bazı meseleleri paylaşmak için kullanılan bir sesleniş
biçimidir.
“Ey arkadaş! (İ.İ., s. 33) Ey belagat letafetinin kokusunu
kokusunu koklayan arkadaş! (İ.İ., s. 39) Arkadaş! (İ.İ., s. 39) Aziz arkadaş!
(İ.İ., s. 167) Ey bu hamiyet-i diniye ve milliyeden hangisine daha ziyade
ehemmiyet vermek lazım geldiğini soran bu seyyarede ders arkadaşlarım! (Hut.
Şam., s. 70) Ey kardeşlerim ve ey elli sene sonra bu sözleri işiten
arkadaşlarım! (Hut. Şam., s. 73) Hizmet-i Kur’an’da Arkadaşım Re’fet! (B.L., s.
87) İşte ey kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur’an’da arkadaşlarım!” (T.H., s. 177.)
h. Şahıslara hitap
Risale-i Nur’da mektuplarla kayıtlara geçmiş pek çok hitap
örnekleri bulunmaktadır. Gerek Bediüzzaman’dan talebelerine ve gerekse
talebelerinden Bediüzzaman’a yazılan mektuplara baktığımızda kullanılan bu
hitap örneklerinde oldukça nezih bir dil ve oldukça zengin bir anlatım üslubu
dikkatleri çekmektedir.
Ayrıca talebelerine kullanılan bu hitap cümleciklerinde,
bir nasihat, bir dua, bir konuyu hatırlatma, bir önemli vasfını dikkatlere
sunma, bir görevi gündeme getirme veya bir konuda ikaz gibi amaçlar
görülmektedir. Bediüzzaman’dan talebelerine kullanılmış olan hitap
örneklerinden bazılarına bakalım: “Aziz, sıddık, mübarek, Kur’an-ı Mu’cizü’l
Beyanın bir vech-i i’cazını harika kalemiyle gösteren ve mütemadiyen defter-i
hasenatına, o yazdığı Kur’anları okuyanların sevapları yazılan kıymettar
Hüsrev! (K.L.,s. 182) Nur iskele memuru Sabri Kardeş (K.L., s. 8) Nur fabrikası
nam sahibi Hafız Ali Kardeş! (K.L., s. 9) Mustafalar, Küçük Ali, mübarek ve
münevver kardeşler! (K.L, s. 9) Re’fet Kardeş (K.L., s. 9) Sabri Kardeş (K.L.,
s. 10) Hüsrev Kardeş! (K.L., s. 10) Makinesi kuvvetli Ali Kardeş (K.L., s. 11)
Kıymettar Hulusi ve Hakkı gibi Kardeşlerim! (K.L., s. 16) Küçük Ali
kardeşlerim! (K.L. s. 20) Evvela, Risale-i Nur santralı ve Hulusi, Hakkı,
Süleyman’ı temsil eden Sabri kardeşim! (K.L. s. 200) Salisen, Nur fabrikasının
sahibi Hafız Ali Kardeş! (K.L., s. 201) Rabian, bizi ve Kastamonu şakirtlerini
kıyamete kadar minnettar eden ve müstesna kalemiyle Risale-i Nur’un hemen
umumunu bu havaliye yetişen ve evlat ve peder ve valideleri ve refikasıyla
Risale-i Nur’a hizmet eden kahraman Tahiri kardeşim! (K.L., s. 201) Hamisen,
mücahitlerin üstadı ve efelerin hakiki bir nasihi ve Risale-i Nur’un halis
muhlis bir şakirdi olan Hasan Atıf Kardeşim! (K.L., s. 201) Sadisen, eski dost
ve kardeş ve Risale-i Nur’un o zamanda ciddi bir talebesi ve Isparta hayatımda
bana hüsn-ü hizmetle samimi bir arkadaş ve himmeti uzun, eli kısa aziz kardeşim
Mehmet Celal! (K.L., s. 201) Ey Nuh Bey ve Hamit Kardeşlerim! (B.L., s. 86)
Benim bu düşünceme denilmiş ki, hay Ali! (B.L., s. 88) Kardeşim Hüsrev, Lütfi,
Rüştü! (B.L., s. 97) Aziz kardeşim Mustafa Efendi! (B.L., s. 131) Aziz, sıddık
vefakar, hakikatli, fedakar kardeşlerim Nuh Bey, Molla Abdülmecid, Molla Hamid!
(B.L., s. 138) Aziz, sıddık, fedakar ve vefadar kardaşım Kürt Bekir Bey! (B.L.
s. 168) Ey Habib-i Şefik ve ey Şefik-i Habib ve Ey Mecid-i Said!” (İ.İ., s. 58)
7. Nur talebelerinden Üstada hitaplar
Hitaplar, Said Nursi’den talebelerine olduğu gibi,
talebelerinden de Said Nursi’ye olabilmektedir. Özellikle de mektuplar,
zamanına göre pek çok hikmetleri de bulunan birer haberleşme aracı idi. Bu
mektuplarda da çok güzel hitap örnekleri bulunmaktadır. Burada aynı zamanda,
hitab vesilesiyle saygının, sevginin, nezaket kültürünün nezih örnekleriyle
karşılaşılmaktadır.
a. Ya eyyühe’l-üstad!
Konunun belki de en dikkat çekici tarafı, Bediüzzaman’ın
talebelerine olan sıcak ilgisi ve onların üzerindeki şefkatinin oldukça
belirgin olmasıdır. Ancak bir o kadar da, talebelerinin üstatlarına yazmış
oldukları hitaplar oldukça titiz seçilmiş ifadeler içermektedir. Birbirinden
nazik, seçkin, anlamlı hitap ifadelerinin seslenileni etkilememesi düşünülemez.
“Çok aziz, çok mübarek, çok müşfik, çok sevgili Üstadımız
Hazretleri! (Hut. Şam., s. 160) Çok mübarek Üstadımız Hazretleri! (Hut. Şam.,
s. 164) Kıymetli üstadım! (K.L., s. 35) Aziz ve kıymetli üstadım! (K.L., s. 36)
Sevgili ve kıymetli üstadım, faziletmeab Efendim Hazretleri! (K.L., s. 47) Çok
aziz, çok mübarek, çok müsnif, çok sevgili Üstadımız Hazretleri! (T.H., s. 555)
Sahibü’l-ihlas ve’n-nur ve’l-kemal ve’l-irşad mücahid-i ekber Bediüzzaman
Hazretleri! (T.H., s. 558) Sahibü’n-nur olan Bediüzzaman! (T.H., s. 558) Ey 20.
asrın zulümatını Kur’an’ın nuruyla yaran, ehl-i İslam’a nurlu ve beşaretli
ufuklar gösteren, insanlığı fıtratına münasip yüksek ve ebedi saadete davet
eden büyük mücahid! (T.H.s, 562) Fakat, bakın şu asil ve necib ihtiyar
Müslüman’a! (T.H., s. 569) Ey aziz ve mübarek Üstadımız! (T.H., s. 580) Alem-i
İslam’ın halaskarı, ehl-i imanın sertacı, Risale-i Nur’un tercümanı Üstadımız
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine! (T.H., s. 581) Ey seyyid-i senedimiz, ey
ruhumuzun ruhu, kalbimizin kalbi, canımızın canı, cananımız, sertacımız,
sevgili Üstadımız Efendimiz! (T.H., s. 607) Gönüller fatihi pek muhterem
Üstadımız Hazretleri! (T.H., s. 628) Cihan kıymet Üstadım! (T.H., s. 629)
Muhterem Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine! (T.H., s. 634) Pek
muhterem, faziletmeap, üstad-ı muhterem Bediüzzaman Hazretleri! (T.H., s. 634)
Fahrü’l- İslam Üstaz-ı Azam Bediüzzaman Hazretlerine! (T.H., s. 635, 636)
Sevgili Hocam! (B.L., s. 71) Ve ey matlubun bab-ı rahmetinde oturan mahbub! Ve
ey derecatın ekmeli olan sıfat-ı abdiyete süluk edebilmiş bahtiyar! Ve ey
Habib-i Kuddüsün tarik-i ulviyetine karanlıkları yararak uçan şehda-i
şa’şaanişar! Ve ey şems-i taban-ı Zülcemalin karanlıklara aksettirdiği ziya-yı
hidayet! (B.L., s. 73) Ya Hazret! (B.L., s. 76) Bülbül-i Bağıstan-ı Kur’an,
Üstad-ı Ekremim, Efendim Hazretleri! (B.L., s. 79) Eyyühel Üstadü’l-Muhterem!
(B.L., s. 81) Aziz Üstad, Müşfik Kardeş, Muhterem mücahid! (B.L., s. 82) Aziz,
müşfik Üstadım! (B.L., s. 94) Üstad-ı Azam Efendim Hazretleri! (B.L., s. 95)
Aziz, şefkatli, muhterem Üstadım! (B.L., s. 112) Muhterem Üstadım Efendim!
(B.L., s. 114) Ey Feyyaz-ı Mutlak ve Vahid-i Ehad olan Allah’a giden tarik-i
müstakim yolunu gösterip, pek elemli ve pek hatarlı uhrevi hayatımın
kurtulmasına sebeb olan Üstadım Efendim! (B.L., s. 115) Ey kıymettar risaleler
ve ey nurani feyyaz sözler, meydan sizindir! (B.L., s. 124) Bediüzzaman dede!
(T.H., s. 142) Ey Nurların nuru!, Ey nurları nurlandıran!, Ey nurlara suret ve
şekil veren! (B.L., s. 157) “Ey Seyda!” (Mün., s.20.)
8. Meslek guruplarındaki insanlara hitap
Ulu’l-emre, Cumhurbaşkanına, başbakana, milletvekiline,
devlet adamlarına, askerlere, paşalara, hakimlere, savcılara ve mahkeme
reisine, doktorlara, hocalara, memurlara, müşahitlere, gazetecilere yapılan
hitaplar.
Bediüzzaman, ülkenin meselelerini, devlet adamlarından en
üst düzeyde temsil yeteneği olan insanlarla paylaşmıştır. Hatta ülkenin
kurtuluş reçetesi olarak ortaya koyduğu Medreset’üz-Zehra projesini padişaha,
sonraki dönemde Meclis’e taşımış ve hatta ödenek çıkartma noktasına kadar
getirerek bu üniversitenin temelini atmıştır.
Risale-i Nur müellifinin Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan
tarihi serüven içerisinde pek çok önemli meseleleri, Cumhurbaşkanına, Başbakana,
Bakanlara, milletvekillerine, hakimlere, savcılara, gazetecilere vb. etki ve
yetki sahibi güç odaklarına taşıması ve onlarla yazışması, onlara makamlarının
gereklerine uygun hitaplarda bulunması, mukteza-i hale mutabık bir seslenmedir.
Ey mebusan! (Hut. Şam., s. 85) Ey mebuslar! Muhakkak siz
büyük bir günde diriltileceksiniz.(T.H.,s. 125)
“Ey paşalar, zabitler! (T.H., s. 55) Ey Paşa! (T.H., s. 42)
Ey askerler! (D.H.Ö., s. 33) Ey asakir-i muvahidin! (D.H.Ö., s. 34) Yaşasın
askerler, yaşasın meşruta-i Meşrua! (D.H.Ö., s. 35) Ey ulü’l- emir! (D.H.Ö., s.
40) “Ey askerler!” (T.H., s.61) Yaşasın askerler, yaşasın meşruta-i meşrua!
(T.H., s. 619 Ey şanlı asakir-i muvahhidin!” (Hut. Şam., s. 112)
Hakimlere olan hitaplarda da hemen dikkat çeken şey, ele
alınan konudur. Pek çoğu müdafalardan oluşmaktadır. Tabii müdafalar yapılırken,
asıl konuşma ve konuşulma meselesi olan imana ve Kur’an’a dair içerikler
savunmalara yazılmıştır.
Dikkat çeken bir özellik de sadece hakimler, savcılar
denilerek hitapta bulunulmamış, onların olumlu seciyeleri de nazarlara
sunulmuş, bunlar aynı zamanda kendilerine de hatırlatılmış olunmaktadır. Yani
asil, Müslüman, muhterem hakimler…” gibi.
Ayrıca hakimlere, savcılara hitaplar yapılırken, oradaki
katipler de çalışanlar da unutulmuş değildir. Herkesin bir şekilde hakikatlerle
muhatap olması böylece gözetilmiş olmaktadır.
“Ey heyet-i hakime! (T.H., s. 219) Ey hakim! (T.H., s. 221)
Ey heyet-i hakime ve ey müddet-i umumi! (T.H., s. 216) Muhterem hakimler!
(T.H., s. 571) Muhterem vatansever, Allah’ına ve mukaddesatına bağlı necib Türk
hakimleri! 8 T.H., s. 571) Pek muhterem Türk Müslüman hakimler! (T.H., s. 571)
Muhterem, asil ve müslüman Türk Hakimleri! (T.H., s. 571) İşte, ey müdde-i
umumi ve mahkeme azaları! (T.H., s. 358) Ey müstandık efendi! (Muh., s. 149)
Gazetelerin de çok önemli bir konumu olduğundan, bizzat
onların yayınlarına ve insanların doğru bilgilendirmelerine dönük ikazlar
kendini göstermektedir. Özellikle de “Edipler edepli olmalı; hem de edeb-i
İslamiye ile müteeddib olmalı’ ikazı oldukça isabetle yapılmış bir saptamadır.
“Ey dini cerideler! (Hut.Şam., s. 89) Ey gazeteciler!
(D.H.Ö., s. 25) Ey gazeteciler! Edibler edebli olmalı; hem de edeb-i İslamiye
ile müteeddib olmalı! (T.H., s. 57)
9. Muhatabın içinde olduğu şartlar dolayısıyla hitaplar
a. Musibete uğrayan insanlara hitaplar:
Şan ve şeref, nam ve şöhret isteyenlere, müteşekki
insanlara, şeytanın desiselerine muhatap olan insanlara, divanelere, hapse
düşenlere, ehl-i dünyaya, mülhit ve zalimlere, ifrat ve tefrit sahiplerine, mantıksız
miskinlere, divanelere, mirasyedi yaramaz çocuklara, insafsızlara yapılan
hitaplar. Bu kadar farklılığı olan insanlara karşı ayrı ayrı özel hitaplar
açılmış ve belli maksatlar gözetilmiştir. En önemli maksadı da, insanları
imansızlık cereyanından kurtarmak için yapılan çabalardır. Onun için bütün
seslenişlerde altı çizilerek ifade edilen gerçek, imana davettir.
Bu başlıklardan bazıları üzerinde durulacaktır.
İnsanların içinde olduğu şartlar çok farklılık arz ettiği
için, her birisinin taşıdığı duygu da farklı olacaktır. Risale-i Nur’da da her
türlü musibete düçar olmuş insanlara uygun pek çok hitap örnekleri ile
karşılaşılmaktadır.
b. Bedbahtlara hitap
Gaflete dalanlara, derd-i maişete düşenlere, mağrur
olanlara, fasıklara, dünyaperestlere, hastalara, bedbaht insanlara da hitaplar
bulunmaktadır.
Burada kullanılan hitaplarda, bedbahtların, fasıkların
nasıl kimseler olduklarıyla ilgili bilgiler de verilmektedir. Mesela “dinini
dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka düşen, kötü bahtlı” gibi ifadeler kullanılarak,
hitap ettiği insanların özelliklerine dikkat çekilmektedir.
“Hey bedbahtlar! (T.H., s. 246) Ey bedbaht ehl-i dünya!
(T.H., s. 242) Ey dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka düşen bedbahtlar!
(T.H., s. 359) Ey su-i niyetleriyle ve kendi menfi ruhlarına kıyasla bu ahlak,
edeb, iman, marifet ve hakikat abidesine dil uzatan ve şeytanları dahi
utandıracak derecede ifratlarla bu fazilet timsalini yok etmeye, tezvine çalışmış
bedbahtlar! (T.H., s. 397) Ey bana sıkıntı veren bedbahtlar! (E.L., s. 26) Ey
bana dinsizlik hesabına ihanet ve hakaret eden bedbahtlar! (T.H., s. 428) İşte
ey iki hayatın ruhu hükmünde olan İslamiyet’i bırakan iki ayaklı mezar-ı
müteharrik bedbahtlar! Gelen neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor,
çekiliniz! (Mün., s. 89) Hey bedbaht! (T.H., s. 360) Hey bedbaht! (T.H., s.
362) İşte ey iki hayatın ruhu hükmünde olan İslamiyet’i bırakan iki ayaklı
mezar-ı müteharrik bedbahtlar! (T.H., s. 75)
c. Hastalara hitap
İnsanların çokça etkilendiği konuların başında musibetler,
hastalıklar gelmektedir. Bu önemli konu ile ilgili de ‘Hastalar Risalesini
kaleme alan Bediüzzaman, hastalıkların birer nimet, birer hatırlama ve beden
için de birer antrenman olduğuna vurgu yapmaktadır.
Bu eserde yer alan hitaplara bakıldığında, hasta olan bir
insanın içinde olabileceği psikoloji de dikkate alınarak; sabrını dağıtmak,
merakla hastalığı ikileştirmek, dünya zevkini düşünmek, tahammül etmemek gibi
pek çok örnekler görülmektedir.
Ey biçare hasta!, Ey sabırsız hasta!, Ey tahammülsüz
hasta!, Ey şekvacı hasta!, Ey maraza müptela olmuş hasta!, Ey dünya zevkini
düşünüp hastalıktan ızdırap çeken kardeşim!, Ey sıhhatin lezzetini kaybeden
hasta!, Ey ahiretini düşünen hasta!, Ey gözüne perde inen hasta!, Ey ah ü enin
eden hasta!, Ey şükrü bırakıp şekvaya giren hasta!, Ey nüzûl gibi ağır
hastalıklara müptela olan kardeş!, Ey hasta kardeş!, Ey kimsesiz, garip, biçare
hasta!” (Lem’alar, 25. Lem’a, s. 278)
Sadece hastalara değil, hastalarla ilgilenen hasta
bakıcılara da yapılan hitapta, onların ne gibi bir kazançla karşı karşıya
oldukları dikkatlere sunuluyor.
“Ey masum hasta çocuklara ve masum çocuklar hükmünde olan
ihtiyarlara hizmet eden hasta bakıcılar!”26
Sadece hasta olan insanlarla ilgili kullanılan hitaplardaki
çeşitlilik şaşırtıcı derecededir. Sadece hasta denilmemesi, hasta olan insanın
yaşayabileceği pek çok hastalık halinin hitaplarda pek çok örneklerini bulmak
mümkündür: Yani burada da "ahiretini düşünen’ derken aslında bir de
"düşün" telkini bulunmaktadır, ya da "ey şükrü bırakıp şekvaya
giren hasta!" denirken, “böyle yapma” mesajı iletilmektedir.
d. Zat ve zevat hitabı
Ey benim şu kitabıma im’an-ı nazar ile nazar eden zat,
malum olsun! (Muh., s. 9) Ey teşehhi ve heves ile tevil edici efendi! (Muh., s.
19) Ey hakikati çıplak görmek isteyen zat...! (Muh., s. 21) Ey benim şu
müşevveş sözlerimden usanmayan zat! (Muh., s. 23) Ey şu perişan sözlerime nazar
eden talib-i hak! (Muh., s. 46) Ey şu dar ve ince ve karanlık olan yolda benim
ile arkadaşlık eden sabırlı ve metanetli zat! (Muh., s. 101) Ey benim kelamımı
mütalaa eden zevat! (Muh., s. 149) Ey şu şehadetnamemi temaşa eden zevat!
(T.H., s. 54) Ey şu şehadetnamemi temaşa eden zevat! (D.H.Ö., s. 17)
Ayrıca insafsızlara, divanelere hitaplar kullanılmıştır.
Bunlar da yaptıklarının neye hizmet olduğunu bilmeyen ya da insaftan,
insanlıktan yoksun insanlar olarak tanımlanmaktadır.
Ey beni bu belaya sevk eden insafsızlar! (T.H., s. 206) Ey
insafsız! (İ.İ., s. 171) İşte ey bîinsaflar! (Mün., s. 82) Ey hariçten ve
uzaktan İslamiyet’i tenkid etmeye çalışan insafsızlar! (Muh., s. 29) Ey
divaneler! (Mün., s. 117)
4. İnsandan Yaratıcıya hitaplar
İnsan Yaratıcının aciz bir kulu olarak, yaratıcıya sığınmak
ve ona nidada bulunmak ihtiyacındadır. Hatta insanın sığınması arttıkça huzuru
artar. Onun için Risale-i Nurların pek çok yerlerinde insandan Yaratıcıya
uzanmış hitaplarla karşılaşmaktayız. Özellikle de, Münacat Risalesi başlı
başına bir Allah’a sesleniş, nida halidir. Birkaç örnek vermek mümkündür:
“Ya Rab! (Hut. Şam., s. 162) Ya Rabbi! (K.L., s. 49) Aman
Ya Rabbi!” (B.L., s. 68) Ey Malikü’l-Mülk, ey Halık-ı Zülcelal, ey Hakim-i
Bimisal! (B.L., s. 68) Ey Rabbim! (İ.İ., s. 31)
Gençlik Rehberi’nde Allah’a nasıl hitap edeceğimizin
örnekleri bulunmaktadır; “Ey Kadir-i Hakîm! Ey Rahman-ı Rahim! Ey sadıku’l-
Va’di’l- Kerim!, Ey İzzet ve Azamet ve Celal sahibi Kahhar-ı Zülcelal!, İşte ey
aciz insan ve ey fakir beşer! (Gençlik Rehberi, s. 217)
5. Peygamberlere, evliyaya ve mürşitlere hitaplar
Ya Muhammed! (T.H., s. 450) Sana Muasır Bir Vücut
Olamadığımdan Müteessirim Ey Muhammed! (İ.İ., s. 262) Ey evliya-yı umur!
(Hut.Şam., s. 89) Ey mürşit! (İ.İ., s. 100)
6. Müellifin Risale-i Nur eserlerindeki kendisine mahsus
hitap çeşitleri
Risalelerde hitap konusu çok dikkat çekici bir şekilde ele
alınmıştır. Muhtelif çeşitleriyle birlikte düşünüldüğünde binleri geçmektedir.
Ve bu hitaplar da, özen gösterilmiş bir sanat inceliğinin birer yansımasıdır.
Farklı bazı hitaplar ise, sadece müellife mahsus olarak dikkatleri çekmektedir.
Bunlardan birkaç tane örnek verelim.
“Ey ahmaku’l-humakadan tahammuk etmiş sarhoş ahmak!,
(Lem’alar, s. 23. Lem’a, s. 247) Ey yolcu bize de kulak ver!, (Ayetü’l-Kübra)
Ey hürriyet-i şer’i! (D.H.Ö., s. 73) Ey şimendifer! (Hut.Şam., s. 71) İşte ey
Risale-i Nur gibi hadsiz hamdü senalara şayeste olan bir...! (T.H., s. 606) Ey
hayal ağa! Beşaret sana! (Muh., s. 124) İşte ey hikmet, halt etme ve safsata
yapma! (Muh., s. 150) Ey felaket, helaket asrının adamı, senin de reyin var,
fikrini beyan et! (T.H., s.117)
“Hey mirasyedi yaramaz çocuklar! (Mün., s. 90) Ey kainat!
(Muh., s. 11) İşte ey bedevi göçerler ve (ey inkılap softaları)! Manzara-ı
hayal üstünde gördünüz ki, şu büyük mitingde iki taraf da sizi protesto
ettiler! (T.H., s. 76) Ey şeytan-ı cinniye üstad olan şeytan’ı insi!
Sonuç
Risale-i Nur eserlerindeki hitap çeşitliliği, Risale-i
Nurların Kur’an kaynaklı olduğunun bir göstergesidir. Hitapların insanların
inançlarına, sosyal statülerine, cinsiyetlerine, eğitim durumlarına, içinde
oldukları şartlara, taşıdıkları vasıflara, ırklarına, ülkelerine vb. göre
farklılık içermesi, eserin evrensel bir boyut içerdiğinin bir alametidir.
Hitapların hitap edilen insana göre, maddi ve manevi pek
çok eğitici, tedavi edici, ikaz edici, onore edici ve öğretici fonksiyonları
bulunmaktadır. Hitapların oldukça farklı ve ifade biçimlerinin de oldukça
renkli olması, Kur’anî mesajları hitap çeşitliği içerisinde, hitap ettiği
kitlelerin sayısını arttırarak, iman hakikatlerinin daha çok insana ulaşması
içindir.
Kur’an nasıl ki cihanşümul bir bakışla insanları ele
alıyorsa, Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur eserleri de aynı bakış içerisinde
insanlara seslenmektedir. Böyle bir bakışın coğrafyası, dini, dili, ırkı
olmayacaktır. Sesleniş, içinde pek çok unsurlar taşıyan bir özellik içerisinde
olacaktır.
Eserler, sadece hitap yönüyle dahi incelendiğinde eserlerin
özel bir durumun habercisi olduğu anlaşılmaktadır. Yani yoğun bir eğitim hayatı
ve çalışmadan ziyade vehbi bir ilmin, peygamberi bir talimin ve Kur’ani bir
dersin olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca hitaplardaki bu zenginlik ve çeşitlilik; insanlarla
iletişimde ve ilişkilerde kazanılması gereken bir üslubun ip uçlarını bize
vermektedir.
Öz
Risale-i Nur eserleri bir Kur’an tefsiridir. Bu eserlerde
Kur’an’ın çok çeşitli alanlardaki etkisini görmek mümkündür. Müellif,
eserlerinin Kur’an’ın malı olduğunu ifade etmektedir. Hitap açısından da
Kur’an’da görülen hitap zenginliği Risalelerde de kendini göstermektedir.
Belagat açısından da mu’cizeliği apaçık olan Kur’an, bu yönüyle tefsiri olan
Risalelere de kaynaklık etmektedir. Risale-i Nur’da yoğun bir şekilde işlenmiş
bir hitap çeşitliliği dikkat çekmektedir. Şartları, ifade edilişleri, muhatabı
farklı binlerce hitap şekli bulunmaktadır. Bu çalışmada Risale-i Nurlardaki
hitap çeşitliliği ile bu çeşitliliğin nedenleri ve bu hitaplardaki amaçlar
gözler önüne serilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Dil, hitap, hitabet, muhatab, Kur’an-ı
Kerim, Risale-i Nur
Abstract
The works of Risale-i Nur is an exegesis of Qur'an.
Throughout the works, it is possible to see the influence of the Qur'an in many
areas. The author declares that his works is a possession of Qur'an. From the
addressing aspect, the richness of the Qur'an can also be seen by Risales.
Qur'an's rhetoric is a wonder by God and serves as a source for Risales. It is
to be noticed that in the Risale-i Nur there are many types of addressing
through the works. There are thousands of addressing style with different
conditions, expressions and targets. This study tries to explain the diversity
of addressing in the Risale-i Nur, the reasons of this diversity and the sakes
of these addresses.
Keywords: Language, addressing, oratory, addressee, Qur'an,
Risale-i Nur
Dipnotlar
1. Nursi Said, Muhâkemat, Yeni Asya Neş, İstanbul, 2008,
s.155
2. İslam Ansiklopedisi, 18. Cilt. Hitap maddesi, s. 163
3. A.g.a. , s. 156
4. Yüzendağ, Ahmet, Dini Hitabet ve Mesleki Uygulama, Pars
Matbaacılık, 1964, s.26
5. Nursi, Said, İ’şârâtü’l-İ’câz, Yeni Asya Neş, İstanbul,
1994, s. 115
6. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz, Yeni Asya Neş, İstanbul,
1994, s. 209
7. Nursi, Said, Mesnevi-i Nuriye, Yeni Asya Neş, İstanbul,
1994, s. 142
8. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz, s. 151
9. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz, s. 148
10. Nursi, Said, İşaratü’l-İ’caz, s. 148
11. A.g.e, s. 149
12. A.g.e, s.151-152
13. Nursi, Said, Şualar, YAN, İstanbul, 2001, s. 120
14. Yüzendağ, Ahmet, A.g.e, s. 159
15. A.g.e. , s. 159
16. A.g.e. , s. 160
17. Nursi, Said , İşârâtü’l-İ’câz, Yeni Asya Neş, İstanbul,
1994, s. 209
18. A. g. e., s. 151-152
19. A. g. e, s. 209
20. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz, Yeni Asya Neş., İstanbul,
1994, s. 52
21. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz’ Yeni Asya Neş, İstanbul,
1994, s. 166
22. Nursi, Said, İşârâtü’l-İ’câz, s. 170
23. Nursi, Said, Hizmet Rehberi, İstanbul, 2007, s. 323
24. A.g.e., s.322
25. A.g.e, s. 322
26. Nursi, Said, Lem’alar, 25. Lem’a, Yeni Asya Neş.,
İstanbul, 2001, s. 264-280.
