Edebî Sanatlar

Anlama
Dayalı Söz Sanatı
Sihr-i Helâl
Bir beytin birinci mısraının sonunda yer alan bir sözcük ya
da sözcük grubunun, hem birinci mısraın sonuna hem de ikinci mısraın başına
getirildiğinde anlamlı olacak şekilde kullanılması sanatıdır.
Sihr-i Helâl Sanatına Örnekler:
Âkil isen vahş u tayrın şâhı ol
Mecnûn gibi
Başına mürg âşiyanından külâh-ı
devlet al
(Akıllı isen Mecnun gibi vahşi hayvan ve kuşların şahı,
padişahı ol. Başına kuş yuvasından devlet külâhı al.)
Birinci mısraın sonundaki “Mecnun gibi” ifadesi, hem birinci
mısraın sonunda, hem de ikinci mısraın başına getirildiğinde anlamlıdır.
"Gözleri yabanıl, renkli
Geçmişi bekler sanki."
Bu örnekte"renkli" sözcüğü yazıldığı dizeyle
okunduğunda gözlerin renkliliğini, altındaki dizeyle okunduğunda renkli bir
geçmişi anlatıyor.
Kullanılan bir söz, eğer kendisinden önceki ve sonraki
sözlerle ayrı ayrı mana birlikleri meydana getirebiliyorsa, o sözde sihr-i
helal sanatı var demektir. Demek oluyor ki sihr-i
helal iki ayrı mana birliği meydana getirebilen söz manasına gelmektedir.
Yer oldu
kulağa bang-ı rıhlet dehr bağında
Ne
durmuşsan temaşa-yı gül-i ruhsar yetmez mi
Yukarıdaki beyitte (dehr bağı) ifadesinde sihr-i helal
sanatı vardır. Çünkü bu söz hem birinci mısra ile hem de ikinci mısra ile mana
bağına sahiptir.
Beyit'in manası:
Dünya bağında kulağa ölüm sesi gelmeye başladı. (Dünya
bağında) hala ne bekliyorsun gül yanağın seyri sana yetmiyor mu? Görüldüğü
«dünya bağında» ifadesi her iki mısrada anlatılan düşünce ile de ilgilidir.
İçmek
ister bülbülün kanın meğer bir reng ile
Gül
budağının mizacına gire kurtare su
Fuzuli'nin su kasidesi'nden alınan bu beyitte "meğer
bir reng ile" kelime grubu ikinci mısranın başına da bağlanabilir. birinci
durumda: "gül budağı, meğer bir hile ile
bülbülün kanına içmek istiyor. su gül budağının mizacına girerse belki
bülbülü kurtarabilir.
İkinci durumda ise : gül budağı, bülbülün kanını içmek
istiyor. eğer su bir hile ile gül budağının mizacına girerse belki bülbülü
kurtarabilir. şeklinde anlamlar kazanıyor.yani şiiri yorumlarken 1. beyite
bağlayıp yorumlayabileceğiniz gibi 2. beyite de bağlayıp yorumlayabilirsiniz.
*
Sihr-i helâl'ın anjanbman farkları için bakınız:
http://gencalinnotlari.blogspot.com.tr/2015/08/anjanbman.html
*
Sihr-i helâl'ın anjanbman farkları için bakınız:
http://gencalinnotlari.blogspot.com.tr/2015/08/anjanbman.html
======================
Kaynaklar:
http://www.liseedebiyat.com/index.php/dvan-edebyati/4-edebisanatlar/1750-shr-helal.html
http://www.liseedebiyat.com/index.php/dvan-edebyati/4-edebisanatlar/1750-shr-helal.html
http://www.tdvia.org/dia/ayrmetin.php?idno=370173&idno2=c370117
http://forum.xn--edebiyatgretmeni-twb.net/sihri-helal-sanati-t18131.0.html;new
http://www.turkcebilgi.com/sihr-i_helal
http://www.siirakademisi.com/index.php?/site/icerik_goster/119
http://www.edebiyatogretmeni.org/sihr-i-helal/
Ek okuma
SİHR-İ HELÂL
Bir beyitte hem
önceki hem sonraki kelimelerle anlamı bütünleme sanatı; insanı büyüleyici,
olağan üstü güzel söz.
Türk edebiyatında Tanzimat'tan günümüze kadar yazılan edebî
sanatlarla ilgili kitaplarda sihr-i helâlin birbiriyle ilgisi olmayan iki ayrı
tarifi vardır.
Bunlardan ilki bazı klasik belagat kitaplarında yer almış
olsa da üzerinde az durulan, hatta bazı müelliflerin hiç bahsetmediği "güzel ve veciz söz"dür. Nitekim
Muallim Naci Istılâhât-ı Edebiyye'sinde (s. 7) ilk olarak sihr-i helâli ele
almış ve onun "kelâm-ı bedî'" mânasında kullanıldığını söylemiştir.
Şemseddin Sami de "sihir" maddesinin üçüncü
mânasını "şiir ve fesahat gibi
insanı meftun eden hüner" diye kaydeder. Sihr-i helâlin bu anlamının
kaynağı, "İnne mine'l-beyâni sihren
/ lesihren" hadisinden kaynaklanmaktadır. Kur'ân-ı Kerîm'in birçok
âyetinde geçen sihir kelimesi, çok defa Hz. Peygamber'in kendisine vahyedilen
âyetleri beyan ettiğinde kâfirlerin buna inanmayarak, "Bu sihirden başka
bir şey değildir" şeklindeki inkârları dolayısıyla zikredilmektedir.
Bakara sûresinin 102. âyetinde ise sihirle ilgilenenlerin
ebedî hayattan nasip alamayacakları belirtilmiştir. Buna göre sihir yapmak ve
yaptırmak haramdır (bk. sihir). Ancak Resûl-i Ekrem'in zikredilen hadisi, aynı
zamanda güzel sözün insanı büyüleyici gücü yüzünden helâl bir sihir olduğu
şeklinde anlaşılmasına da yol açmıştır.
Nitekim Ali Şîr Nevâî, Lâmiî, Ulvî, Nev"î, Abdülahad
Nuri, Re'fet, Ni'metî, Yârî gibi şairlerin divanlarının dibacelerinde bu hadis
insana tesir edici ifadeye cevaz ve teşvik olarak telakki edilmiş (bk. Üzgör,
bibi.), bunların dışında birçok şiirde bu görüş sanatlı bir şekilde
tekrarlanmıştır.
Sihr-i helâlin kesin
ve ihtilafsız bir tarifi olmadığı için bir sözün sihr-i helâl sayılıp
sayılamayacağı kişiye göre değişmektedir.
Belâgatçılar, bu sanata örnek olarak içinde sihr-i helâl
ibaresinin geçtiği mısra ve beyitleri zikretmekle yetinmişlerdir.
Sünbülzâde Vehbî'nin,
"Olmayıp sihr-i helâle
meyyal /
Şi're sa'y et ki odur sihr-i
helâl"
beyti bu anlayışı ifade eder.
Sihr-i helâlin ikinci anlamı ilkinden daha yaygın olup
kaynaklardaki örneklerin çoğu bu mâna ile ilgilidir. Buna göre en eski tanımı
Muallim Naci yapmıştır:
"Beyit arasında hem kelimât-ı sabıkanın tetimmesi hem
de kelimât-ı lahikanın mukaddimesi addolunabilecek surette bir lafz veya terkip
irad etmektir."
Biraz farklı bir tarifi ise Kaya Bilgegil verir:
"Bir kelime veya kelimeler grubu bir beytin ilk mısraı sonunda
yer aldığı zaman önce o mısrada cümle tamam olacak, aynı zamanda birinci mısraa
ait bu son unsur bir 'enjambement'la ikinci mısradaki ifadeye başlangıç teşkil
edecektir." Bilgegil sihr-i helâli ilk defa yapıya bağlı
sanatlar arasında zikretmiş ve bunu bir anjanbuman (enjambement) olarak
değerlendirmiştir.
Bazı kaynaklarda bu mânada sihr-i helâlin "eskilerin
itibar ettikleri sanatlardan", diğer bazılarında ise "son dönem Türk
şiirinde sıkça başvurulan söz oyunlarından" diye belirtilmesinin doğru
olmadığını verilen örnek sayısının sınırlı ve hep birbirin den alıntı oluşu
göstermektedir. Muallim Naci'ye göre de bu sanat adıyla mütenasip olmayarak
fazla itibar görmemiştir. Hatta divan şiirindeki örnekleri de
"tesadüfî"dir. Yaygın örnekler arasında Hayalî Bey'in,
"Âkil isen vahş ü tayrın
şâhı ol Mecnûn gibi /
Başına mürg âşiyânından külâh-ı
devlet al"
beytinde ilk mısraın
sonundaki "Mecnûn gibi" ibaresi aynı zamanda ikinci mısraın başında
yer alabilecek anlamdadır.
Hersekli Arif Hikmet'in,
"Sühandır sırr-ı Hak
i'câz-ı Kur'ân /
Sunanla sabit olmuş iddiadır"
beytinde ilk mısraın sonundaki "i'câz-ı Kur'ân"
terkibi ikinci mısraın da öznesi durumundadır. Fuzûli’nin,
"Merhem koyup onarma
sinemde gamlı dağın /
Söndürme öz elinle yandırdığın
çerâğın"
beytinin ikinci mısraındaki "öz elinle" ibaresi
hem önceki söndürmek fiilini, hem de sonraki yandırmak fiilini ilgilendirmektedir.
Bütün örneklerde sihr-i helâli teşkil eden ibare her iki
mısrada da gramer bakımından aynı görevde bulunmaktadır.
Bu bilgilerin ışığında sihr-i helâlin ilk anlamı adıyla
uygun ise de ikinci anlamın neden sihr-i helâl sayıldığı yeterince anlaşılamamakta,
Tanzimat'tan geriye doğru bu ikinci tasarrufu destekleyen ve sihr-i helâl
adıyla anılmış bir söz sanatından bahsedilmeyişi de klasik şairlerin kullandığı
ilri sürülen bu söz oyununa sihr-i helâl adının Tanzimat'tan sonra verildiğini
düşündürmektedir. Bu manasıyla sihr-i helâl tertibinin
Bakara sûresinin 102. âyetindeki ifade şeklinden çıkarıldığı akla yakın görünmektedir.
Bu âyetteki, "Lâkin
o şeytanlar küfrettiler, insanlara sihri ve Bâbil'de Hârût ile Mârût adlı iki
meleğe indirileni öğretiyorlardı" cümlesine nahvi yapıyı dikkate
alarak şöyle de mâna verilebilir:
"İnsanlara sihri öğretiyorlardı ve Bâbil'de Hârût ile
Mârût adlı iki meleğe indirileni (öğretiyorlardı)."
Burada "indirilen" şeyin ne olduğu
zikredilmemekteyse de bağlamdan bunun da sihir olduğu anlaşılmaktadır.
Bu yorum, "öğretilen şeyin sihir olmayabileceği, fakat
öğretildiği ve kötüye kullanıldığı takdirde sihir olabileceği" şeklinde
bir anlama da imkân bırakmaktadır.
Burada dikkati çeken husus, bir defa geçen sihir kelimesinin
âyetin dil bilgisi özelliği sebebiyle iki ayrı cümlenin unsuru olabilmesidir.
Buna göre meal şöyle de olabilecektir:
"İnsanlara sihri
öğretiyorlardı. Bâbil'de Hârût ve Mârût adlı iki meleğe sihir
indirilmişti."
Böylece bugün sihr-i helâl denilen edebî sanatın bir yoruma
göre bu âyette de bulunduğu görülmekte, üstelik sihrin esasında her zaman haram
olmadığı, bir gerçeği de ifade edebileceği ve kötüye kullanılmadığı takdirde
helâl sayılabileceği mânası da çıkartabilmektedir. Bu husus, ikinci manasıyla
sihr-i helâl sanatının nereden çıktığını ve neden bu ismi aldığını ifade eden
bir delil gibi görünmektedir. Bunu bilinçli olarak ilk defa kimin kullandığı ve
bu âyete atıf yapıp yapmadığı şimdilik bilinmemektedir (bk. Okay, bibi).
bibliyografya :
Muallim Naci, Istılâhât-ı Edebiyye, İstanbul 1307, s. 6-8;
Kâmus-ı Türkî, s. 711; Tahir Olgun [Tâhirülmevlevî], Edebiyat Lügati, İstanbul
1936, s. 118; Mustafa Nihat Özön, Edebiyat ve Tenkit Sözlüğü, İstanbul 1954, s.
237; M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri I. Belagat, Ankara 1980, s.
298-300; Cem Dilcin, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara 1983, s. 445-446; İskender
Pala, Ansiklopedik Dîvân Şiiri Sözlüğü, Ankara, ts. (Akçağ Yayınları), s. 441;
Tahir Üzgör, Türkçe Dîvân Dibaceleri, Ankara 1990, s. 25, 28; M. A. Yekta
Saraç, Klasik Edebiyat Bilgisi Belagat, İstanbul 2000, s. 208-210; Orhan Okay,
"Sihr-i Helâle Dair", TUBA, XXV1I1/1 (2004), s. 169-175; Pa-kalın,
İD, 214; "Sihr-i Helâl", TA, XXIX, 19; "Sihr-i Halâl",
TDEA, VIII, 15-16.IT]
M. Orhan Okay, DİA, 37
